Sanat
  Ressam www.ldemir.8m.net
 
www.ldemir.8m.net
 
 
 
               
             

İLGİNÇ YAZILAR

               
               
               
               
 

-PİRAMİTLER NASIL YAPILDI

Eski Misir'da piramitler oncesi donemde yasayanlarin astronomi bilgileri sasirtti.
-
10.000 ila 5.000 yil oncesindeki donem disinda Guney Misir, gunumuzdeki gibi corakti. Ancak mevsimsel yagislar, gocebe cobanlar ve sigirlarina buralara ulasma olanagi verirdi. Bu gocebeler, bu bolgede zamanla daha kalici bir yasam bicimi gelistirdiler. Arkeolojik kalintilar ilk piramidin yapilmasindan da once onemli bir sosyal organizasyon ve karmasik bir kulture iliskin bilgiler sunuyor.
-
Yaklasik 11.000 yil once, Orta Afrika'nin yaz musonlari Misir'a kaydi. Bu da, gecici goller ve su birikintilerinin olusmasi ve Cilali Tas Devri surulerinin bolgeye gelmesine yetecek miktarda yagmur yagmasini sagladi. Bu bolgelerin en buyugu, Boulder, Colorado Universitesi'nden (ABD) . McKim Malville ve arkadaslarinin tanimladigi gibi Nabta'da kuruldu.
-
Arastirmacilar daha genis toplumlar ortaya cikmadan once Nabba'da, her yaz gocebelerin ve surulerinin konakladigina iliskin kanitlar buldular. Onemli bir sosyal organizasyona isaret eden, derin kuyulari bulunan koyler kuruldu. Ancak bu Cilali Tas Devri insanlarinin kuyu acmak ve ev yapmak disinda baska ilgi alanlari da olduguna iliskin kanitlar soz konusu. En ilgi cekici arkeolojik bulgu, astronomik sembolizmi toplum rituelleriyle birlestiren megalitik duzenler, mezarlar ve tas cemberlerdir.
-
Tas yapilar, yaklasik 2.5 kilometrekarelik bir alani kaplayacak bicimde gol bolgesinde insa edilmis ve yagmur mevsiminde kismen sular altinda kalmislar. Yapilarin bazilari, sigir kalintilari bulunan mezarlardir. Genis uzanmis levhalardan kurulu oval kumeler olarak tanimlanan megalitik yapilar, yazarlara gore ust duzeydeki kisilerin turbeleridir.
-
Yazarlar, kopyalarin bulundugu yerin ve duzeninin, Sahara'da kuzeye dogru yolculuk etmek acisindan onemli olabilecegi gibi, sembolik bir anlam da tasiyabileceklerini tahmin etmektedirler. Megalit kompleksi gunes, su, olum ve bereketli toprak arasindaki baglantinin ifadesi olabilir.
-
Bulgular, biraz daha gec tarihlere ait Stonehenge yapilari ve Avrupa'daki benzer alanlara iliskin arkeoastronomik yorumlarla karsilastirma yapma olanagi vermektedir. Her ne kadar bu tur bulgulara astronomik anlamlar yakistirmak elestirilere yol aciyorsa da, bu kayac yapilarin konumlarinin astronomik bir anlami oldugu inkar edilemez bir gercek olarak gorulmektedir.
-
Iklimin degiserek collesmenin tekrar baslamasi, bolgenin kesin olarak 4800 yil once terkedilmesine yol acti. Bu tarihten tam 500 yil sonra, yazarlara gore tum bu kulturel temele kanit teskil edecek bicimde Saggara'da basamakli piramit insa edildi. Arastirmacilara gore Yukari Misir'da medeniyetin dogusundaki en onemli etkenlerden biri, bu iyi organize ve uzay bilinci tasiyan gocebelerin Nil Vadisi'ne yerlesmeleridir.

 

ÇANAKKALE'NİN GİZEMİ

Türkiye'nin en gizemli bölgelerinden biride Çanakkale Boğazı'nın yanında yer alan Çanakkale iliyle,Gelibolu Yarımadası ve eski Troya kentini kaplayan alandır.Yaklaşık İ.Ö.1100 yıllarında,bu bölgede,grek mitolojisinin Tanrııları ile Kahramnlarının sürekli olarak ortaya çıktıkları ve savaşan ölümlülerin çarpışmalarına katıldıkları efsanevi Troya savaşı yapılmıştı.İşte Troya savaşının kaderini tayin eden de,Tanrı denilen varlıkların,ya da daha ziyade,Yüce güçlerin temsilcilerinin ölümlü savaşçılara bu şekilde müdahele etmeleri olmuştur.Acaba Tanrılar ile Kahramanlar,yani Yüce varlıklar,doğrudan Agarta'dan gelmekte ve dış dünyaya,ökült bir tarzda korunan Troya girişinden mi çıkmaktaydılar? İ.Ö.72 ylılnda,Romalı general Lucullus ve Pontus Kralı VI.Mithridates'in orduları Çanakkale yakınlarında karşı karşıya geldi VI.Mithridates tam Roma ordularına saldırmak üzereyken çok tuhaf bir olay meydana geldi.Birdenbire gökyüzü açıldı ve iki ordu arasına,gökten,parlak,gümüşi renkte, silindir biçiminde büyük bir obje indi.Bu fenomen iki orduyu şaşkın bir hale geitrdi ve hareketsiz bıraktı.Sonuçta bu fenomen vasıtasıyla yukarıdaki bilinmeyen güçler,VI.Mithridates'in kaçması ve savaşı Lucullus'un kazanması yönünde bir müdahale ile tarihin çizgisini değiştirmişlerdir.
-
Bu olaydan yaklaşık 2000 yıl sonra aynı bölgede meydana gelen bir başka tuhaf olay yapılan savaşta tarafların kaderini tayin edici nitelelikte olmuştur.
-
Tarih 28 Ağustos 1915,Çanakkale savaşı sürmektedir.Sabah vaktiyle bir ingiliz alayı,Anafartalar'daki Suvla koyunda,60 no'lu tepe(kayacıkağılı) yakınlarında garip bir yer bulutuna girmiş ve birdaha hiç görülememiştir. Daha sonrada bu alauyın kayıp olduğu rapor edilmişti.
-
Olayın tanıkları olan Sappers F.Reichard,R.Newnes ve J.Newman imzaladıkları bir raporda gördüklerini şu şekilde anlatıyorlardı: ..Güneş doğduğunda hava gayet açıktı, görünürde tek blr bulut yoktu...Ancak 60 no'lu tepe üzerinde, ekmek biçiminde altı ya da sekiz adet bulut asılı duruyordu...Hepsi de aynı biçimdeydi.Saatte 7 ya da 8 Km.'lik bir hızla güneyden esen rüzgara rağmen bu bulutlar pozisyonlarını hiçbir şekilde ya da biçimde değiştirmedikleri gibi, rüzgarın etkisi altında da sürüklenmediler.Yerden 150 m. yukarıda yer alan gözlem noktamızda görüldüğü kadarıyla, yaklaşık 60 derecelik bir yükseklikte öylece asılı duruyorlardı.Bu bulut gurubunun tam altına rastlayan yerde, arazi üzerinde, aynı biçimde olan ve sabit duran, yaklaşık 250 m. uzunluğunda, 60 m. yüksekliğinde ve 60 m. genişliğinde bir bulut bulunuyordu.Bu bulut tamamen yoğundu ve hemen hemen katı bir madde yapısında görünüyordu...Tüm bunlaryerdeki bulutun 2500 m. kadar güneybatısında,Rododendron dağı burnu üzerindeki siperlerimizde yerleşmiş bulunan NZE 1. Sahra bölüğünün 3. Takımının 22 askeri tarfından gözlemlenmişti.Gözlem noktamız 60 no'lu tepeye 980 m. kadar yukarıdan bakıyordu.Sonrada anlaşıldığına göre, bu tuhaf bulut kuru bir dere yatağının ya da çökmüş bir yolun (Kayacık Dere) üzerinde bulunuyordu ve arazi üzerinde böylece dururken yanları ile uçları mükemmel bir şekilde görebiliyorduk.Öteki bulutlar gibi açık gri renkteydi... Daha sonra, birkaç yüz kişiden oluşan İngiliz alayı First Forth Norfolk 'un bu çökmüş yol ya da dere boyunca 60 no'lu tepeye doğru ilerlediğini farkettik.60 no'lu tepe üzerindeki birlikleri takviye etmeye doğru gidiyor gibiydiler.Ancak, sözkonusu buluta ulaştıklarında , hiçbir tereddüt göstermeksizin doğrudan bulutun içerisine ilerlediler.Sonunda 60 no'lu tepe üzerinde yayılarak savaşmak üzere hiç kimse ortaya çıkmadı.Bir saat sonra,yürüyüş kolundaki son erler de bulutun içerisinde kayboldoktan sonra. aynı bulut, gayet rahat bir şekilde yerden yükseldi ve herhangi bir bulut ya da sis gibi ,yavaşca hareketlenerek, raporun başında değindiğimiz diğer bulutların yanına katıldı.Tüğm bu süre boyunca bu bulut grubu aynı yerde asılı olarak kalmıştı ve o tuhaf yer bulutu onlara katılır katılmaz hepsi birlikte kuzeye, yani Trakya'ya doğru ilerlemeye başladılar.birkaç dakika sonra gözden kaybolmuşlardı. "Sözkonusu alay kayıp ya da yok edilmiş olarak bildirildi.İngiltere, Türkiyeden bu alayın geri verilmesini istediğinde, Türkiye, bu alayı ne esir aldığını, ne tems ettiğini ve ne de böyle bir alayın varlığından haberi olmadığını belirten bir yanıt vermişti. 1914-1918 yılları arasında bir İngiliz alayı 800 ile 4000 kişi arasında oynayanbir güçten oluşurdu.Bu olayı gözlemlemiş olan bizler,Türkiye'nin söz konusu Alayı hiçbir zaman esir almadığını ve ya da temas etmediğini teyit ederiz" Charles Berlitz, bu olayı "özel manyetik alanların ya da sismik fayların yahut her ikisinin birden bulunduğu yerlerin civarında, bilinmeyen varlıkların, müdahaleleri" nin sözkonusu olabileceğini gösterdiği için ,ilginç bulmaktadır.Charles Berlitz, bu sözleri ile Çanakkale Boğazı civarındaki gizemli bie bölgenin varlığına da işaret etmektedir.Araştırmacı Robin Collyns, aynı konuyu işlediği bir yazısında, John Hargrave'in "Suvla Koyu" çıkartmasına ilişkin olarak yaptığı bir açıklamayı aktarırken ;"21 Ağustos 1915 tarihinde, birkaç tabur, pusula ibresinin aşırı derecede kuzeye doğru sapmasından dolayı bu alanda yönlerini kaybetti" demektedir.Collyns, olaya yol açan garip bulutların, aslında .İngiliz alayını kaçıran ve manyetik düzensizliklere yol açan uzay gemileri, yani Ufolar olup olmadıklarını sormaktadır.Bu konudan olmak üzere, dikkat edilmesi gereken bir diğer noktada , yeraltı dünyasına açılan kadim girişin bu bölgedeki mevcudiyetidir.
 
Belki tüm Alay da,Collyns'in kuşkulandığı gibi, aynı şekilde bir Ufo'ya nakledilmiştir.Acaba bu buluta girdiklerinde Demateryalize olup, sonra Ufo'nun içinde materyalize mi olmuşlardı.Bu bir tür ışınlanma vakası olabilirdi.fakat olaydan sonra bu bulutun dağılmayıp,tuhaf şekilli diğer bulutlara katılmş olması ve bunları hepsinin Tekirdağ'a doğru hareketlenmesi,bulutun kendisinin bir Ufo olması ihtimalini kuvvetlendirmektedir.Ufolojik literatürde. bulut görünümünde olan Ufo'lara ilişkin gözlemlere sık sık rastlanmaktadır.Muamma dolu Çanakkale bölgesi görünüşe göre manyetik kökenli olan düzensizliklerin meydana gelişine paralel olarak yoğun bir Ufo faaliyetinin de gözlemlendiği diğer gizemli bölgelerin kesişme noktasını oluşturuyor gibi gözükmektedir.

 

KAYIP ŞEHİR ATLANTİS

Geçmişte Atlantik Okyanusu'nda yer aldığı ileri sürülen kıta.Atlantis'ten ilk kez Platon, "Timaeus ve Critias" adlı yapıtında söz etmiştir. Atlantis hakkında günümüze dek yüzlerce kitap yazılmıştır.Atlantis araştırmacılarına (Atlantologlar) göre, Atlantisliler pek çok alanda bu günkü uygarlığımızdan daha ileri bir düzeye ulaşmış bulunuyorlardı. Fakat yüksek teknolojileri ile doğanın dengelerini bozmaları yüzünden, kendilerinin neden oldukları depremler ve diğer doğal afetler sonucunda kıta, önce parçalanarak kısmen, daha sonra tümüyle sulara gömülmüştü. Atlantis'ten yapılan göçlerin yoğunlaştığı bölgeler Mısır, Gobi, Anadolu ve Amerika'dır.

-
Atlantis hakkında en ayrıntılı bilgiler veren kaynaklar, Edgar Cayce ve Rudolf Steiner'in "akaşik okumalar" ıdır. Atlantis'ten söz eden bir başka kaynak da, H.P. Blavatsky tarafından Batı'ya tanıtılan, Doğu'nun ezoterik kitaplarından Dzyan Kitabı'dır.
-
Bu kaynaklar ile ezoterik kaynakların verdikleri bilgiler birleştirildiğinde Atlantis'in gizemli tarihi şöyle özetlenebilir: Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta olmamakla birlikte, ileri uygarlıklara bugünkü birçok kıtadan daha önce ev sahipliği yapmış, "tufan" sembolik adıyla belirtilen birçok "doğal afetler dönemi" yaşamış olmasına karşın, beş-altı devre boyunca varlığını sürdürmüştür.
-
Dünya gezegeninde ilk insan bedenleri bugünkü gibi katı değildi ve üreme, bilinen cinsel organlarla sağlanmıyordu. Bu varlıklar, insan biçimine sahip olmakla birlikte gelişim düzeyleri bakımından insan düzeyinde değillerdi. Güneşi henüz görmemişlerdi, çünkü gökyüzü, Güneş ışınlarının, yaşadıkları ortama ulaşmasını büyük ölçüde engelleyecek derecede yoğun bulutlarla kaplıydı. Güneş ışınlarına doğrudan maruz kalmamakla birlikte sağlıklıydılar ve Dünya gezegeninin o dönemdeki etherik koşulları uygun olduğundan durugörü, telapati gibi psişik yetenekleri rahatlıkla kullanabiliyorlardı. Deniz gri renkteydi. Anlaşılan anlamda insanların ortaya çıkışı, yoğun bulutların dağılmasından ve kozmik ışınların yeryüzüne ulaşmasından sonra gerçekleşmiştir.
-
Şuurlu ve kendi çabasıyla gelişecek insanoğlunun yeryüzünde belirme zamanı geldiğinde, görünmez hiyerarşinin planı ve müdahalesiyle yeryüzünde ilk ırklar (üç-beş ırk) bulutların dağılması döneminde ortaya çıkmışlardır. Fakat ilk devreye özgü varlıklar (ki Edgar Cayce bunlara "otomatlar" adını verir) ortadan kaybolmamışlar, katılaşarak insan ırklarının hizmetinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
-
Ruhsal tekamül düzeyi bakımından hayvan-insan arası bir geçiş basamağı olarak nitelendirilebilecek otomatlar, hayvanlardakine yakın bir otomatizma içerisinde heyecan ve içgüdüleriyle hareket eden, mantıkları olmayan, benlikleri oluşmamış yaratıklardı. Hissedebilmekle birlikte, efendileri ne derse muhakeme edemeden yerine getirirlerdi.
-
Bulutların dağılması ve yeryüzünün kozmik ışınlara maruz kalmasıyla, Dünya maddesinin vibrasyonel yapısında da birtakım değişiklikler meydana gelmişti. O dönemlerde 600-700 yıl normal yaşam süresiydi, 1000 yıl yaşayanlar da vardı. Kimi ırklar dev yapılı olup, boyları 3-4 metreyi buluyordu. Yeryüzünde uyumlu bir yaşam vardı. Dünya insanı gerekli koşullara sahip duruma geldiğinde kozmik bir kültür ya da öğretiyle tanıştı: Sirius Öğretisi.
-
Öğretinin indirildiği devrede bir "Sirius kültürü temsilcisi" dışında, devre boyunca, Sirius öğretisi bir gezegenden (kimilerine göre Venüs'ten) gelen "öğretmenlerce" öğretilmeye çalışıldı. İnsanlığın ilk dini denilebilecek bu öğretinin Atlantisli rahiplerine ve izleyicilerine Edgar Cayce "Bir'in Yasası Oğulları" der. Aynı öğretinin Mu'lu rahiplerine ise "Naakaller" adı verilirdi.
-
Yeryüzünün kimi bölgeleri Aden Cenneti'nden farksızdı. Kentlerin kralları aynı zamanda rahiptiler ve Yukarı'dan (görünmez hiyerarşiden) aldıklarını aşağı aktarırlardı. Fakat sonraki dönemlerde yaşanan maddi ve manevi dejenerasyon yeryüzünü cennet olmaktan çıkaracaktı.
-
Bu dönemlerde Dünya'nın esir'i yapısı ve maddi koşulları uygun olduğundan çağımızda bilinen psişik yeteneklerin birçoğu rahatlıkla kullanılabiliyordu. Bir ceylanı, yalnızca onun hakkında kötü şeyler düşünmek, imajine etmek yoluyla şoka sokmak mümkündü. Nitekim, bir zaman sonra Atlantis'te maji (büyü) ortaya çıkacak ve çağımıza değin dünyanın yakasını bırakmayacaktı.
-
Altın Çağ'ın dan sonra bir teşevvüş dönemine giren Atlantis'te manevi dejenerasyonun nedeni inançlarda farklılaşmaların olması, çoğunluğun iç yerine dışa, maddeye dönük duygulara kendini kaptırması, maddi ya da genetik dejenerasyonun nedeni ise hayvansı yaratıklarla birleşen insanlar yüzünden melez soyların ortaya çıkmasıdır. Kimilerine göre, dejenere bedenlere de ancak tekamül düzeyi geri, hayvanca duygular taşıyan varlıklar enkarne olur.
-
Cayce'in "satan oğulları" adını verdiği kara majisyenler (kara büyücüler), günümüzde de rastlandığı gibi, ahlak anlayışından yoksun, vicdanı gelişmemiş, tatmin peşinde koşan insanlardı.
-
Bunların etkileriyle zamanla Atlantis halkı ikiye bölündü; bir kısım ak hiyerarşi kralları, diğer kısım kara hiyerarşi taraftarıydı. Rudolf Steiner bir anlatımında, "İlah krallar dinindekiler ibadet edip ilhamla beslenirken, kara majisyenlerin kralları halklarını kara boğa kanıyla vaftiz ediyordu" der.
-
Spiritüel yasaları maddi kazanç sağlamak uğrunda kullanan Satan Oğulları, Bir'in Yasası tarafındaki kızlara da dünya zevklerinin olabildiğince tadını çıkartma eğilimini aşıladılar. Fakat, Cayce'e göre iki tarafın arasının açılmasının en önemli nedeni otomatlardı. Ruhsal tekamül hedefleri "benliklerinin oluşabilmesi" olan otomatların birer köle gibi her türlü amaçla kullanılmasına Bir'in Yasası Oğulları karşı çıkmaktaydı. Ancak, iki taraf arasındaki, kıtanın batmasıyla sonuçlanacak bu çatışma, henüz sıcak savaşa dönüşmemişti.
-
Atlantisliler, bilimde ve teknolojide ileri bir düzeye varmışlardı. Denizaltı, uçak ve uzay taşıtları yapabilmişlerdi. Bunları, "ateş taşı" denilen kristallerin bulunduğu, nükleer santralleri andıran enerji istasyonlarından çıkan ışınlar ya da vibrasyonlar aracılığıyla uzaktan sevk edebiliyorlardı (uzaktan kumanda).
-
Bu dönemde insanların yaşadıkları topraklar, hayvanların istila tehdidiyle karşı karşıya bulunuyordu. Satan Oğulları, hayvanlara karşı patlayıcılar icat ederek yıkıcı güçleri kullanmaya başladılar. Daha sonra bu güçleri insanlara karşı da kullanmaya ve insan kurban etmeye başladılar. Sonunda yerkürenin içinden, Güneş ve yıldızlardan elde ettikleri güçleri de yıkıcı güçlere dönüştürerek kullandılar. Fakat yıkıcı güçlerin kullanımı, birtakım elektriksel güçleri içeren doğal kaynakları etkileyerek volkanik püskürmelere yol açtı ve Atlantis'in küçük bir kısmının batmasına, kalan büyük kısmın da beş kara parçası halinde bölünmesine neden oldu.
-
Cayce'e göre İÖ 50.000 yıllarında "ölüm ışını" denilen bir ışının kuşlar ve dev kara hayvanları üzerinde kullanılıp kullanılmaması üzerine toplantılar yapıldığı sıralarda Dünya ekseni ve kutuplar yer değiştirmiş, dağların ilk yükselme hareketleri olmuş ve dev kara hayvanları iklim koşullarının değişmesiyle kendiliğinden yok olmuşlardı. Atlantis'ten ilk göçler bu döneme rastlar.
-
İkinci yükselme hareketleri ise İÖ 28.000 yıllarında, ikinci volkanik püskürmeler döneminde olmuş ve dev kara hayvanları iklim koşullarının değişmesiyle kendiliğinden yok olmuşlardır. Bir'in Yasası Oğulları ile Satan Oğulları arasında en şiddetli çarpışmalar Atlantis tümüyle batmadan önceki son devrede yaşanmıştır. Bir'in Yasası Oğulları'nın çeşitli psişik güçlerle donanmış olmalarına karşılık, Satan Oğulları'nın elinde atomik güçler bulunuyordu.
-
Sonunda, Bir'in Yasası Oğulları, Atlantis'i bekleyen nihai felaket hakkında prekognisyon yetenekleriyle önceden haberdar edildiklerinden kıtayı terk ettiler ve kıta, tümüyle, yaklaşık 12 bin yıl önce battı. Atlantis'ten her kıtaya göçler olmuşsa da, başlıca göçler Mısır, Gobi, Anadolu ve Amerika bölgelerine yapılmıştır.
-
Mısır Piramitleri Atlantis'in batmasından çok kısa süre önce Mısır'a göç eden Atlantislilerin eseridir. Bilindiği kadarıyla, Atlantisliler, bilimleriyle ilgili kayıtları yeryüzünde üç bölgeye saklamışlardır. Kehanetlere göre bu kayıtlar yakın bir tarihte keşfedilecektir. Kimi araştırmacılara göre Kuran-ı Kerim'de "Ad Kavmi" olarak sözü edilen kavim, Atlantislilerdir.

 

NOTREDAMUS'UN KEHANETLERİ

Tüm zamanların en tanınmış kahini Michel de Nostradamus'un kehanetlerinin bazıları dünyanın çeşitli yörelerindeki uzmanlar tarafından 2001 yılı için uyarlandı; bu ilginç araştırmanın bazı bölümlerini sizlere iletiyorum. Yanlız dikkat edilmelidir ki, Nostradamus'un kehanetleri her uzmanın kendi yorumlarına bağlıdır ve birkaç örnek dışında hiçbir zaman genelleştirilememiş ve tam anlamıyla çözülememiştir. Örneğin geçen yılın başında Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'ın 69 yaşında öleceği kehaneti başarılı yorumlardan birisi olarak kabul edilmekte ama Saddam'ın öldürüleceği kehaneti başarısız kabul edilmektedir. Yine de son karar sizlerin olacaktır.

-
Sonia Gandhi veya Priyanka Gandhi Vadra Hindistan Başbakanı olacak.
-
Yorum: Nostradamus'un 2/54 no'lu kehanetinde Avrupa'dan uzak bir ülkede "Romalı" yani İtalyan kanı taşıyan bir kız lider olacak. Sonia Gandhi, öldürülen eski Başbakan Rajiv Gandhi'nin İtalyan eşinden olma kızıdır. Ama Sonia'nın kızı 27 yaşındaki Priyanka Gandhi Vadra'da yarı İtalyan'dır. Fakat görüldüğü kadarıyla genç kız Nehru-Gandhi mirasına gönüllü değildir. Fakat bir milyardan fazla Hintli'ye göre genç kızın olağanüstü karizması lider olması için yeterlidir ve desteklenmektedir. Ve yorumlara göre 2001 Ocak ayı içinde durum açıklık kazanacaktır.
-
Los Angeles, San Francisco veya Seattle'de büyük bir deprem ya da patlama olacak.
-
Yorum: Bir diğer önemli kaynak olan "Uyuyan Kahin" Edgar Cayce'e göre, içinde bulunduğumuz dönem yani 1998-2001 arası depremlerin, volkanik patlamaların ve kasırgaların artış dönemidir. Nostradamus'da benzer kehanetlerde bulunmuştur. Fakat ilgili dörtlükte (1.87) "Arethusa" adlı bir yerden de söz etmektedir. Bu isim Yunan Mitolojisi'nin ünlü bir su perisinin (Nymph) adıdır ve heykeli bugün İtalya Siracusa'da bulunmaktadır yani Etna Yanardağı'nın yakınındadır. Ve ABD'nin batı kıyısında da Etna isimli bir yer vardır. Ama bazı yorumculara göre kasdedilen yer ABD değil, İtalya'daki Etna'dır.
-
400 yıldan sonra ilk kez bir süpernova çıplak gözle görülecek ve Papa değişecek. ERNOVA ve PAPA
-
Yorum: Nostradamus'un öngördüğü "7 gün boyunca günler ve gecelerde gökte parlayacak" dediği kozmik olay bu süpernova olabilir mi? Eğer oysa Kahin, bu olayın hemen ardından Papa'nın (John Paul II)'i Vatican'ı terkedeceğini söylüyor yani Papa belki de yaşamını yitirebilir. Buna karşın bazı uzay bilimcilere göre Süpernovaların ne zaman oluşacağını bilmek asla mümkün değildir, bunun yerine iki yıldızın çarpışması veya bir kuyruklu yıldızın patlaması türünden başka bir kozmolojik olay gerçekleşecektir. Ama sonuçta önemli olan gökteki parıltı olacaktır.
-
Kuzey İtalya, Londra ve İngiltere'nin önemli bir bölümü dev depremlerle sarsılacak hatta Britanya Adası'nın bir bölümü denize batacak.
-
Yorum: Yoruma göre İtalya'da depremin merkezi Mortara yani Milano'nun üç mil kuzeybatısı. Aynı anda Güney İtalya'da sarsılacak ve Floransa büyük zarar görecek. Sismik zincirleme reaksiyon sonucunda İngiltere'de etkilenecek, iki St George Adası olan Cornwall ve Scilly Adaları batacaklar. Nostradamus'un kehanetinde (9.31) Mortara ve St. George Adaları ismen geçiyorlar. Ama bir de "Easter Day" yani Paskalya sözcüğü var. O zaman 2001 veya 2002'nin Paskalyaları'ndan söz ediliyor da olabilir.
-
Çok ünlü bir rock şarkıcısı bir uçak kazasında yaşamını yitirecek.
-
Yorum: Yorumculara göre Şubat ayında tüm grubu ile beraber uçarak bir konsere giden çok ünlü bir rock şarkıcısının yaşamı tehlikede. Bu kaza 1999'da atlatılmış. Peki kim olabilir? Rolling Stones, Red Zeppelin, eski Beatle'lar, Lou Bega mı? Ya da John Mellencamp, John Fogerty, veya Elton John mu? Ama Elton John hakkında başka bir kehanet var.
-
Kosova'da ve Makedonya'da yeni çatışmalar. Ama en önemlisi Sırp Lider Slobodan Milosevic'in öldürüleceği.
-
Yorum: Yorumculara göre bu defaki çatışma merkezi Voyvodina olacak. Sırplarla çatışacak olan Kosova Özgürlük Ordusu savaşı başlatacak. İşe Arnavutluk'ta karışacak ve tabii iş NATO'ya kalacak. Bunun bir adı da I II. Dünya Savaşı olabilir diyor bazı yorumcular.Veya savaşın çıkış nedeni Milosevic'in öldürülmesi olacak. Ama bazı uzmanlara göre Sırp Lider doğal nedenlerle de ölebilir fakat rağmen çatışmalar başlayacaktır.
-
Afrika'da savaş
-
Yorum: Yorumcular Nostradamus'un Cezayir ve Fas önce büyük iç savaşların ardından da İran'ın tahrikiyle kıtaya yayılacak bir savaştan söz ediyorlar. İddiaya göre Mısır, Sudan, Eretria ve Somali savaşa katılacaklar. Bu arada İtalya, Fransa ve İspanya'da terör olayları yaşanacak. Savaşı ABD ve Kanada'nın müdahalesi sonlandıracak.
-
Prenses Diana yüzlerce tanığın önünde görünecek ve özel bir mesaj verecek.
-
Yorum: Yorumculara göre Diana bir alev şeklinde görünecek. Nostradamus'un (4.24) no'lu kehanetine göre yorum yapılıyor; "Kutsal yerden Lady'nin zayıf sesi gelecek-İlahi ses insani ateş gibi parıldayacak-Bunun nedeni kanı yerde kalmaması için olacak-Kutsal tapınak kirletilip, zarar görecek." Peki acaba bu olay kahramanı Diana'mı? Yoksa bir simge mi? Bazı yorumcular bunu cinayetin içyüzü aydınlanacak, şeklinde yorumluyorlar. Kutsal tapınak ise kilise yani komplonun içinde din adamlarının da yer almaları.
-
Mavi Türbanlı Lider yani Mehdi geliyor
-
Yorum: Nostradamus'un kehanetlerinin birçok yerinde geçen "Mavi Türbanlı Müslüman Lider" bu kez ortaya çıkacak. Uzmanlara göre adayların arasında Beşir Esad da var. Yeni bir Nasır olacak denen bu lider, Arap Birliği'ni yeniden oluşturacak. İran, Afganistan Irak, Suudi Arabistan, Yemen, Libya ve bazı Orta Asya ülkeleri birleşecekler. Arap Federasyonu kurulacak ve Batı'ya karşı tavır alacak. İran, Türkiye'ye saldırıp, Trabzon'a kadar gelecek, Fas'ta büyük savaşlar olacak. İran'da Hatemi devrilecek yerine bir ihtimal yine İran dışından Humeyni gibi bir lider gelecek. Bu kişi Usame bin Ladin veya Ahmed Şah Mesud da olabilir. Bu kehanet çok eski ve Mavi Türbanlı Lider çoktandır bekleniyor ama hala çıkmadı. Ama gerçekten de Nostradamus'un (5.27) no'lu kehanetinde Persler'in Trabzon'a gelecekleri, Mısır'ın ve Midilli'nin korkuyla titreyeceği, Adriatik'in Arap kanıyla sulanacağı yazıyor.
-
BEYAZ ABD Başkan Yardımcısı yaşamını yitirecek.
-
Yorum: ABD yeni Başkan'nını ve Yardımcısını yeni seçti ama yorumculara göre Başkan Yardımcısı (Chaney olduğu belirlendi) doğal nedenlerle yaşamını yitirecek.
-
İsrail Suriye'ye saldıracak.
-
Yorum: Önce sınır çatışmaları olacak, Suriye ve Lübnan'daki önemli kentler bombalanacak. Anlaşmazlıkta bir tarafta Türkiye, Mısır, Ürdün, Küveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, öteki tarafta ise Suriye, Lübnan, Yemen, Libya, Filisin, Irak, İran, Afganistan ve Pakistan yer alacaklar. İsrail BM Güvenlik Konseyi'nde kınanacak, Rusya ve Çin ekonomik baskı uygulayacaklar. Buna karşın ABD, İngiltere ve Fransa karşı çıkacaklar. Filistinli gerillalar Kudüs'in batı kesiminde ve Ürdün'de eylemler yapacaklar. Burada Suriye'nin durumu kritik; Eğer Nostradamus'un kasdettiği gizemli Arap Lideri Beşir Esad ise, önceki kehanet daha da güç kazanabilir. Kahin'in "Alus"diye şifrelediği ismin "El Essad" olduğunu düşünen yorumculara göre, bu çatışma tüm Orta Doğu'ya yayılacak ve hatta Saddam Hüseyin tarafından Tel Aviv'e kimyasal silahlarla saldırılacaktır. Şam ve diğer önemli Suriye kentleri İsrail tarafından bombalanırken Ürdün ve Suudi Arabistan, Irak ve İran'la çatışacaklar. Senaryoya göre bu arada ABD, İngiltere ve Türkiye deniz ve hava güçleri ile savaşa müdahale edecekler. Eğer bu tarihte Beşir Esad hala iktidarda olursa, yani 2001'in ilk üç ayındaki darbe teşebbüsünü atlatırsa büyük güç kazanabilir ama başka yorumculara göre gizemli lider Esad'ı deviren bilinmeyen kişi olacaktır. Bakalım, göreceğiz..

 

NUHUN GEMİSİ

Bugüne kadar hiçbir din adami, hiçbir bilim insani, hatta CIA bile, “Evet Nuh’un Gemisi’ni bulduk” demedi. Oysa, yeryüzünün her yani kesfedilmisken ve artik savaslar bile uydulardan yönetiliyorken, bilim ve teknolojinin ulastigi bu düzeyle, Nuh’un Gemisi de çoktan bulunmus olmaliydi.
-
Dünya üzerindeki birçok kültür, Nuh’un Gemisi’nin, kendi cografyalarinda yer alan bir dagin tepesine oturduguna inanir. Örnegin, bu kutsal dag Grekler için “Parnassus”, Babilliler için “Nimus”, Asurlular için “Nizar”, Hindular için “Himavat”, Inkalar için And Daglari’nin zirvesi, Aztekler ve Toltekler için “Colhuacan”, Hiristiyanlar için “Ararat” (Agri Dagi), Müslümanlar için “Cudi”dir. Nuh’un Gemisi söylencesine ve onun bulundugu yere iliskin, Tevrat ve Kuran’daki anlatimlar en yaygin inançlar olarak kabul edilmekle birlikte, Nuh’un Gemisi ve “Tufan” söylencelerinin, yalnizca Ortadogu kökenli olduklarini öne sürmek dogru degildir. Tufan, yani insanlarin “günahlarindan ötürü Tanri tarafindan cezalandirildiklari” ve bir zamanlar yeryüzünün bir bölgesini ya da tümünü sularin basip tüm yasamin sona erdigine, sonra yeniden baslatildigina iliskin inanç, gelmis geçmis tüm uygarliklarin söylencelerinde yer alan bir inanistir. Iskandinavlar’dan Mayalar’a, Çinliler’den Hopi kizilderililerine, Sümerler’den Alaska’da yasayan Tlingit’lere dek, degisik adlarla anilmakla birlikte, tüm insan topluluklarinin bir “Nuh”u, “hayvan çiftleri”, bir “Gemi”si ve tabii ki bir “dag”i vardir. Bu “seçilmisler”in yolculugunun süresi ise 6 gün 6 gece ile 60 gün 60 gece ya da 52 yil arasinda degismektedir.
-
Hiristiyanlar, Gemi’nin “Ararat” (Agri) Dagi’nda, Müslümanlar ise Sirnak ve Silopi kentleri arasinda yer alan 2114 metre yüksekligindeki Cudi Dagi’nda olduguna inaniyor. Çünkü Tevrat’ta ve Kuran’da böyle yaziyor. Ne var ki, “Ararat” sözcügünün “Urartu” sözcügünden bozma oldugunu öne sürenlerden ötürü Cudi olasiligi biraz daha yüksek gibi görünüyor. Çünkü, Cudi Dagi’nin bulundugu bölge Urartular’in bölgesi. Ayrica, 40 gün 40 gece süren yolculugun sonunda Nuh’un karaya gönderdigi kusun, agzinda bir zeytin daliyla geri dönmesi de bu görüsü oldukça destekliyor. Çünkü Agri Dagi’nda hiç zeytin agaci yok. Oysa Cudi Dagi’nin güney kesimleri zeytinliklerle dolu.
-
Çaglar boyunca dinsel inançlar ile çatisan bilimsel anlayis da bugün artik yeryüzünde büyük bir tufanin meydana geldigini kabul ediyor. Bilim aslinda mitolojik bir kavram olarak kabul ettigi Nuh’un Gemisi ile degil de, daha çok Tufan ile, yani binlerce yil önce yasanmis büyük bir taskin felaketi ve nedenleri ile ilgileniyor. Tufanin, yani tüm zamanlarin en büyük su baskininin nerede oldugu açik biçimde belirlenirse, bu, yeryüzünün jeolojik, arkeolojik hatta antropolojik tarihi açisindan önemli yeni bilgilere ulasilmasi anlamina gelecek.
-
En son öne sürülen yaklasimlara göre, günümüzden yaklasik 10 bin yil önce, buzul çaginin sonlarinda, buzullarin erimesiyle deniz düzeyi yükselmeye ve Akdeniz’in sulari, o sirada bir göl olan Karadeniz’e akmaya basladi. Bir düsleyin: Bogazlar askida, bugünkü Istanbul Bogazi, örnegin 100 metre yükseklikte. Akdeniz’in sulari Marmara ve Istanbul Bogazi üzerinden bir selale gibi ve akil almaz bir su kütlesi durumunda Karadeniz’e bosaliyor. ABD’li iki bilim adami Dr. William Ryan ve Dr. Walter Pitman’in ortaya attiklari bu “Karadeniz kurami”ni destekleyen, jeoloji Profesörü Naci Görür’e göre bu selale, bugün yeryüzünün en büyük selalesinden birkaç yüz kat daha büyük ve güçlüydü. Selale Karadeniz’de büyük bir buharlasmaya neden oluyordu. Ortaya çikan ses ise kilometrelerce uzakliktan isitilebiliyordu. O çaglarda Karadeniz kiyilarinda avcilik, balikçilik ve tarimla geçinen insan topluluklari yasiyordu. Bu insanlar, bu olayi ve gürültüyü yasadi. Karadeniz’in sulari çok hizli bir biçimde yükseldi ve bir günde kilometrelerce yol alarak kiyilardaki tüm yasami sona erdirdi. Felaketten kaçabilenler göç yollari üzerinden Mezopotamya’ya geldiler. Çünkü bu bölgenin kosullari, geldikleri bölgenin kosullarina çok benziyordu. Bu görülmemis ve unutulmaz olayi da yanlarinda getirdiler ve olay zamanla bir söylenceye dönüserek kavimden kavime aktarildi ve “Tufan” ve Nuh’un Gemisi” inanisi ortaya çikti.
-
Peki bu durumda Alaska’da, Hindistan’da ya da Güney Amerika’da da bir Karadeniz ve bir Istanbul Bogazi var miydi? Galiba bunu arastirmak da o yörelerin bilim insanlarina düsüyor...
-
Agri Dagi’na çikan ilk kisi olarak bilinen Hollandali gezgin Jan Struys, 1670 yilinda, dagin eteklerinde inzivaya çekilmis bir Hiristiyan kesise rastlamasaydi, Nuh’un Gemisi belki de hâlâ kutsal kitaplarin satirlari arasindaki yerini sürdürüyor olacakti. Kesis, gezgin Struys’a, Nuh’un Gemisi’ne girdigini söylemis hatta Gemi’nin parçalarindan kopardigini iddia ettigi bir ahsap parçasindan oyulmus küçük bir haç bile vermisti.
-
Resmî kayitlara göreyse, Nuh’un Gemisi’ni aramak üzere 20 Agustos 1829’da Agri Dagi’nin zirvesine ulasan ilk kisi Alman bilim adami Frederic Parrot oldu. Parrot, Padisah 2. Mahmud ile görüserek, Nuh’un Gemisi’nin Agri Dagi’nda bulundugunu öne sürdü. Padisah biraz da saskinlikla gerekli izni verdi ve Parrot, biri Rus alti Alman arkadasi ile zirveye tirmandi. Dönüste, Gemi’yi bulamadigini ama izlerine rastladigini açiklamasi Avrupa’da ve Hiristiyan âleminde büyük heyecan yaratti. Daha sonra, 1835’te, 1845’te ve 1846’da Rus dagcilar tirmandi Agri’ya. 10 Agustos 1883 tarihli Chicago Tribune gazetesinde, bir Istanbul gazetesine dayanilarak, Nuh’un Gemisi’nin bulunduguna iliskin bir haber yayimlanmasi yine ortaligi karistirdi. Amerika’da birbirine ardina Nuh’un Gemisi kulüpleri kurulmaya ve Amerika’dan Agri’ya sik sik ekipler gelmeye basladi. 1890’da zirveye ulasan ve yine bir Rus olan Milo Koseviç ise Agri’ya tirmanin ilk kadin olma unvanini elde etti. 1916’da Vladimir Roskovski adli bir Rus pilot, Agri üzerinden geçerken bir gemi kalintisi gördügünü iddia edince gözler bir kez daha Agri’ya çevrildi.
-
O yillarda Agri’ya tirmananlar, gelecekte ne tür sorunlara ve tartismalara yol açacaklarini kuskusuz ki bilmiyorlardi. Aslinda, 1921’de Sovyetler Birligi, Dag’in kuzey yamaçlarindaki haklarini Türkiye Cumhuriyeti’ne devretmese, 1932’de Türk-Iran sinir düzeltme islemiyle Küçük Agri Türkiye sinirlarina alinmasaydi, gelecekteki sorunlar yalnizca bir ülkeyi degil, üç ülkenin yöneticilerini, basinini ve kamuoyunu, diplomatik, siyasal ve dinsel açilardan oldukça mesgul edecekti.
-
Milo Koseviç, Büyük Agri’nin zirvesine tirmanan ilk kadindi ama zirveye ulasan tek devlet baskani olma unvani ise Türkiye Cumhuriyeti’nin besinci cumhurbaskani Cevdet Sunay’a aitti. Sunay, kurbay binbasi oldugu 1937 yilinda bir ekiple zirveye çikmisti.
-
Adi pek duyulmamis, ansiklopedilerde ya da biyografi sözlüklerinde yer almayan bir kisi daha vardir ki, Nuh’un Gemisi arastirmacilari (onlara “gemici”, “gemi avcisi” ya da Ingilizce’deki “ark” sözcügünden ötürü “arkolojist” deniliyor), gerçekten de ona çok sey borçludurlar. 11 Eylül 1959’da, Harita Umum Müdürlügü’nde görevli harita mühendisi Yüzbasi Ilhan Durupinar, Büyük Agri’nin havadan çekilmis fotograflari üzerinde incelemeler yaparken Nuh’un Gemisi’ne çok benzeyen bir olusum kesfetmisti. 135 metre uzunlugunda, 50 metre genisliginde ve 6 metre derinligindeki olusum, Tevrat’ta sözü edilen Nuh’un Gemisi’ne iliskin ölçülerle büyük bir uyum gösteriyordu. Fotograflarin ayni yil içerisinde Hayat Dergisinde yayimlanmasi dünya çapinda, günümüze dek sürecek olan bir tartismayi baslatti. (O yillarda Hayat’ta çalisan ünlü fotograf sanatçisi Ara Güler, yillar sonra, 1980’lerde astronot James Irwin ayni olusumu ikinci kez kesfettiginde, “Amerikalilar’a da ne oluyor? Eger bu, Nuh’un Gemisi ise onu ilk kez biz Türkler bulduk” diyecekti.)
-
Ankara’daki ABD Büyükelçiligi araciligiyla Türk Hükümeti’ne basvurarak, “Nuh Gemisi’ni iliskin kalintilar”i satin almak istediklerini resmen bildirmislerdi.
-
“Gemi avcilari” ile kesif gezilerinin sayisi 1960’larda artmaya devam etti. Özellikle Amerikan kökenli çok sayida arastirma grubu, Türk hükümeti’nden Agri’ya çikmak için izin istiyordu. Çikma iznini alanlar ise genellikle eli bos dönüyordu. Bu arastirmacilardan biri olan Erly Cummings, denildigine göre, konuyla ilgili, dünyadaki en iyi bireysel arsive sahipti. Cummings, yüzbasi Durupinar’in kesfettigi olusuma ancak 1974’te ulasabilmisti. Ayni yil tüm “gemi avcilari”ni kötü bir sürpriz bekliyordu. Çünkü Türk yetkililer artik Agri Dagi’nin bulundugu yeri, ulusal güvenlik nedeniyle “yasak bölge” ilan etmisti. O yildan sonra gemi meraklilari, bir süreligine Agri Dagi’nin uydudan çekilmis fotograflarinin analiziyle yetinmek zorunda kaldilar. 1984’te bölge turizme açilinca on yil boyunca oldukça “birikim” olusturan “gemi avcilari” birbiri ardina Türkiye’ye gelmeye basladilar. Bunlarin içinde en ilginç kisi kuskusuz ki Ay’a ayak basan astronotlardan biri olan James Irwin idi. Astronot Irwin, daha önceleri de, Ay’dayken “gizemli ilâhî sesler duydugunu” söylemesiyle kamuoyunda büyük bir ilgi odagi olmustu. Simdi de , birbiri ardina yaptigi basin toplantilarinda Gemi’yi kesinlikle bulmaya kararli oldugunu söylüyordu. Fakat asil gürültüyü, bir diger ABD’li “avci” Marvin Steffins koparmisti. Steffins, Gemi’ye ait oldugunu iddia ettigi parçalari, gizlice yurtdisina çikarinca, bu kez dönemin Kültür ve Turizm Bakani Mükerrem Tasçioglu bir açiklama yapmak zorunda kalmisti. Kaçirilan parçalarin Agri’nin tasindan topragindan ibaret oldugunu söyleyen Tasçioglu, 30 Agustos 1984’te söyle konusmustu: “Irwin Ay’a inerken üsütmüs olabilir!.. Steffins ile öteki arastirmacilar ise para amaciyla senaryo yazmislar...”
-
1986’da bu kez baska bir Amerikali, David Fasold daha etkileyici bir iddia ortaya atti: “Herkes yaniliyor! Gemi, Agri’da oldugu söylenen yerde degil, daha asagida, Üzengili köyü yakinlarinda...” Fasold, iddiasini, yine dev bir gemiye benzetilen olusum ile de destekliyordu.
-
Astronotlar, CIA ajanlari, “arkolojistler” (gemiciler), batik gemi çikarmada uzman olanlar, herkes yüzyili asan bir süredir Nuh’un Gemisi’nin pesinde. Peki ne olacak gemi bulundugu zaman? Bunun, Akdeniz’de 500 yil önce korsanlar tarafindan batirilan herhangi bir geminin bulunmasi gibi bir bulunma olmayacagi açik. Örnegin David Fasold, Üzengili (eski adiyla Mesar) köyü yakinlarinda Nuh’un Gemisi’ne ait oldugunu iddia ettigi olusumu kesfettiginde, bakin neler olmustu: Nuh’un Gemisi’nin varligina iliskin hiçbir somut kanit olmamasina karsin Agri Valiligi olusumun bulundugu yere turistik bir kafeterya yaptirmaya baslamisti. Üzengili köyü, Nuh’un Gemisi sayesinde hemen bir yola kavusmustu. Bir de küçük çapli bir arazi anlasmazligi yasanmisti: Iki Üzengili, “gemi”nin kendi arazileri içinde oldugunu iddia ederek yetkililere ayri ayri basvurmuslardi. Ayni aileden olan bu kisiler “onun degil, benim!” biçiminde birbirlerine de düsmüslerdi. Sonunda devlet olaya el koymus ve üzerinde hiçbir bitki örtüsünün bulunmadigi kayalik arazinin, “Yapilan tahkikat sonucunda bu arazinin, vergi kayitlari kapsaminda bir yer olmadigi anlasildi ve maliye adina tesciline karar verildi...” denilerek Hazine’ye ait oldugunu saptanmisti.
-
1987’de ise Agri’ya tirmanmak, Türk yetkililerce tekrar yasaklandi. Yasagin kaldirilacagina iliskin söylentiler olmakla birlikte, en azindan Bütün Dünya’nin bu sayisinin yayina hazirlandigi siralarda yasak hâlâ kalkmamisti.
-
Yüzbasi Durupinar’in Hayat dergisine verdigi ve yayimlanmasini sagladigi fotograflar, yalnizca Hiristiyanlar’in, Müslümanlar’in ve “gemiciler”in degil, bir baska kesimin daha ilgisini çekecekti: Gizli servislerin. Dünya üzerinde olup biten herseyden haberi olan CIA’in, Nuh’un Gemisi gibi bir olaya kayitsiz kalmasi beklenemezdi. Ancak uzun yillar sonra, CIA’in, “Agri Dagi Anomalisi” baslikli bir dosya açtigi, 1959’dan beri Agri Dagi’ndaki bu olusum ile ilgilendigi ve havadan, uzaydan, uydularla, U2 casus uçaklariyla türlü açilardan çekilmis binlerce fotograflik bir arsivi oldugu ortaya çikacakti.
-
CIA’in “sir”ri 1995’te açiklandi. Önce “Gemi’yi bulduk”, sonra da 1997’de, “Agri’da gemi yok!” dediler. Belki de türlü nedenlerle, “belirsizligin” sürmesi gerekiyordu! Tüm bunlar Yüzbasi Durupinar’in kesfettigi olusuma iliskin fotograflardan kaynaklanmisti. Ancak daha 1986’da, “Jeomorfoloji Dergisi”nde Yilmaz Güner imzasiyla yayimlanan bir makaleyle; bir gemiye çok benzetilen sözkonusu kabartinin, jeolojide “yer akmasi” (“earthflow”) adiyla anilan ve buzullarin kaymasiyla ortaya çikmis, son derece dogal bir olusum oldugu öne sürülmüstü. Bir anlamda “son nokta” islevi tasiyan bu yaklasimin Nuh’un Gemisi’ne iliskin simdiye dek yapilmis en ayrintili ve bilimsel çalisma oldugu kabul edildi.
-
Nuh’un Gemisi’ne iliskin en taze haber ise 1999 Kasimi’nda Amerikan gazetelerinde yayimlandi. Merkezi ABD’de bulunan “Nuh’un Gemisi Dernegi”nin duyurusu söyleydi: “Türkiye’de Agri Dagi’nin çevresinde düzinelerce arastirma yapildi ama kesif kanitlanamadi. 31 Aralik 2000’e dek Nuh’un Gemisi’ni kesfedene 1 milyon dolar ödül verecegiz.”
-
Kesin olan bir sey daha var ki, o da, bu Nuh’un Gemisi “isi”nden birilerinin oldukça zengin oldugu. ABD’de birçok dernek ve kulüp bulunuyor. Ülkede siradan bir Nuh’un Gemisi konferansina, yalnizca girmek için, en düsük tarifeden 10-15 dolar ödemek gerekiyor. Konusmacilar, her konferansin sonunda genellikle, “Mutlaka Agri’ya gitmeli, tirmanmali ve Gemi’yi bulup, kutsal kitabimizda yazilani dogrulamaliyiz” demekte ve dindar insanlar da bu ugurda para bagisinda bulunmaktan kaçinmamaktadir. “Gemi avcilari” her seferinde Türkiye’ye geliyorlar, fotograf ve filmler çekiyorlar, sonra dönüp bunlari parali konferanslarda gösterip, “Bu kez bulamadik ama gelecek yil mutlaka...” diyorlardi. Gemi de, dogaldir ki bir türlü bulunamiyordu.
-
Agri’ya çikisin yasaklandigi 1987’den buyana, bu “sektör”de etkinlik gösterenlerin, geçimlerini nasil sagladiklarini insan gerçekten merak ediyor! Nuh’un Gemisi’ne iliskin anlatimlarin temeli büyük dinlerin kutsal kitaplarina dayaniyor. Gemi bulundugu zaman, dinler arasindaki çatismalar sona mi erecek? Yeryüzünde belki de ilk kez, büyük dinlerin izleyicileri ortak bir hac yeri mi belirlemis olacaklar?
-
Tüm kesimlerin görüs ve inanislarindan söyle bir ortak payda çikartmak olasi: Ortada öyle ya da böyle kötü bir olay var: Bir dinin izleyicisi olanlar, “insanlarin çok günah isledikleri” gerekçesiyle Tanri tarafindan cezalandirildiklarini; bilim ise o yörede büyük bir sel felaketi yasandigini, ve binlerce insanin öldügünü savunuyor.
-
Ezoterik felsefenin izleyicisi olan daha baska bir kesim daha var ki; buna göre de, bir tufandan kurtulan tüm insanlarin ve tüm canli türlerinin, her birinden birer çift olsa bile, bir gemiye sigmalari düsünülemeyecegine göre, buradaki geminin bir önemli bir sembolden ibaret oldugu savunuluyor.
-
Eger gerçekten yazildigi gibi bir Tufan yasanmissa ve “seçilmisler”, yani bizim atalarimiz bir gemi araciligiyla kurtulmus ve yeni bir yasama baslamislarsa, üstelik Nuh da ogullarina Tufan’dan sonra, “Bu gemiyi yok etmeyelim, insanoglu görsün de ibret alsin” demisse ve bugün dünyada yaklasik 4 milyar insan da buna inaniyorsa bu “gemi”, Agri’da ya da Alaska’da, bu dünyanin bir yerlerinde olmalidir. Üstelik, “Gemi”ye ulastigini iddia eden çok sayida “gemici”, tahta, beton ya da zift gibi çesitli “kanitlar”a sahip olduklarini öne sürüyorlar. Bugüne kadar hiçbir din adami, hiçbir bilim insani, hatta CIA bile, “Evet Nuh’un Gemisi’ni bulduk” demedi. Oysa, yeryüzünün her yani kesfedilmisken ve artik savaslar bile uydulardan yönetiliyorken, bilim ve teknolojinin ulastigi bu düzeyle, Nuh’un Gemisi de çoktan bulunmus olmaliydi.
-
Kimbilir belki de o, gerçekten içinde bir mesaj barindiran bir simge gemidir. Belki de önemli olan Nuh’un Gemisi’nin bulunmasi degil, Nuh’un gemilerine gereksinim olmamasidir.