|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
İLGİNÇ
YAZILAR |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
-PİRAMİTLER
NASIL YAPILDI |
Eski Misir'da piramitler oncesi
donemde yasayanlarin astronomi
bilgileri sasirtti. |
- |
10.000 ila 5.000 yil oncesindeki
donem disinda Guney Misir,
gunumuzdeki gibi corakti. Ancak
mevsimsel yagislar, gocebe
cobanlar ve sigirlarina buralara
ulasma olanagi verirdi. Bu
gocebeler, bu bolgede zamanla
daha kalici bir yasam bicimi
gelistirdiler. Arkeolojik
kalintilar ilk piramidin
yapilmasindan da once onemli bir
sosyal organizasyon ve karmasik
bir kulture iliskin bilgiler
sunuyor. |
- |
Yaklasik 11.000 yil once, Orta
Afrika'nin yaz musonlari Misir'a
kaydi. Bu da, gecici goller ve
su birikintilerinin olusmasi ve
Cilali Tas Devri surulerinin
bolgeye gelmesine yetecek
miktarda yagmur yagmasini
sagladi. Bu bolgelerin en buyugu,
Boulder, Colorado
Universitesi'nden (ABD) . McKim
Malville ve arkadaslarinin
tanimladigi gibi Nabta'da
kuruldu. |
- |
Arastirmacilar daha genis
toplumlar ortaya cikmadan once
Nabba'da, her yaz gocebelerin ve
surulerinin konakladigina
iliskin kanitlar buldular.
Onemli bir sosyal organizasyona
isaret eden, derin kuyulari
bulunan koyler kuruldu. Ancak bu
Cilali Tas Devri insanlarinin
kuyu acmak ve ev yapmak disinda
baska ilgi alanlari da olduguna
iliskin kanitlar soz konusu. En
ilgi cekici arkeolojik bulgu,
astronomik sembolizmi toplum
rituelleriyle birlestiren
megalitik duzenler, mezarlar ve
tas cemberlerdir. |
- |
Tas yapilar, yaklasik 2.5
kilometrekarelik bir alani
kaplayacak bicimde gol
bolgesinde insa edilmis ve
yagmur mevsiminde kismen sular
altinda kalmislar. Yapilarin
bazilari, sigir kalintilari
bulunan mezarlardir. Genis
uzanmis levhalardan kurulu oval
kumeler olarak tanimlanan
megalitik yapilar, yazarlara
gore ust duzeydeki kisilerin
turbeleridir. |
- |
Yazarlar, kopyalarin bulundugu
yerin ve duzeninin, Sahara'da
kuzeye dogru yolculuk etmek
acisindan onemli olabilecegi
gibi, sembolik bir anlam da
tasiyabileceklerini tahmin
etmektedirler. Megalit kompleksi
gunes, su, olum ve bereketli
toprak arasindaki baglantinin
ifadesi olabilir. |
- |
Bulgular, biraz daha gec
tarihlere ait Stonehenge
yapilari ve Avrupa'daki benzer
alanlara iliskin arkeoastronomik
yorumlarla karsilastirma yapma
olanagi vermektedir. Her ne
kadar bu tur bulgulara
astronomik anlamlar yakistirmak
elestirilere yol aciyorsa da, bu
kayac yapilarin konumlarinin
astronomik bir anlami oldugu
inkar edilemez bir gercek olarak
gorulmektedir. |
- |
Iklimin degiserek collesmenin
tekrar baslamasi, bolgenin kesin
olarak 4800 yil once
terkedilmesine yol acti. Bu
tarihten tam 500 yil sonra,
yazarlara gore tum bu kulturel
temele kanit teskil edecek
bicimde Saggara'da basamakli
piramit insa edildi.
Arastirmacilara gore Yukari
Misir'da medeniyetin dogusundaki
en onemli etkenlerden biri, bu
iyi organize ve uzay bilinci
tasiyan gocebelerin Nil
Vadisi'ne yerlesmeleridir.
ÇANAKKALE'NİN
GİZEMİ |
Türkiye'nin
en gizemli
bölgelerinden
biride
Çanakkale
Boğazı'nın
yanında yer
alan
Çanakkale
iliyle,Gelibolu
Yarımadası
ve eski
Troya
kentini
kaplayan
alandır.Yaklaşık
İ.Ö.1100
yıllarında,bu
bölgede,grek
mitolojisinin
Tanrııları
ile
Kahramnlarının
sürekli
olarak
ortaya
çıktıkları
ve savaşan
ölümlülerin
çarpışmalarına
katıldıkları
efsanevi
Troya savaşı
yapılmıştı.İşte
Troya
savaşının
kaderini
tayin eden
de,Tanrı
denilen
varlıkların,ya
da daha
ziyade,Yüce
güçlerin
temsilcilerinin
ölümlü
savaşçılara
bu şekilde
müdahele
etmeleri
olmuştur.Acaba
Tanrılar ile
Kahramanlar,yani
Yüce
varlıklar,doğrudan
Agarta'dan
gelmekte ve
dış dünyaya,ökült
bir tarzda
korunan
Troya
girişinden
mi
çıkmaktaydılar?
İ.Ö.72
ylılnda,Romalı
general
Lucullus ve
Pontus Kralı
VI.Mithridates'in
orduları
Çanakkale
yakınlarında
karşı
karşıya
geldi VI.Mithridates
tam Roma
ordularına
saldırmak
üzereyken
çok tuhaf
bir olay
meydana
geldi.Birdenbire
gökyüzü
açıldı ve
iki ordu
arasına,gökten,parlak,gümüşi
renkte,
silindir
biçiminde
büyük bir
obje indi.Bu
fenomen iki
orduyu
şaşkın bir
hale geitrdi
ve
hareketsiz
bıraktı.Sonuçta
bu fenomen
vasıtasıyla
yukarıdaki
bilinmeyen
güçler,VI.Mithridates'in
kaçması ve
savaşı
Lucullus'un
kazanması
yönünde bir
müdahale ile
tarihin
çizgisini
değiştirmişlerdir. |
- |
Bu olaydan
yaklaşık
2000 yıl
sonra aynı
bölgede
meydana
gelen bir
başka tuhaf
olay yapılan
savaşta
tarafların
kaderini
tayin edici
nitelelikte
olmuştur. |
- |
Tarih 28
Ağustos
1915,Çanakkale
savaşı
sürmektedir.Sabah
vaktiyle bir
ingiliz
alayı,Anafartalar'daki
Suvla
koyunda,60
no'lu tepe(kayacıkağılı)
yakınlarında
garip bir
yer bulutuna
girmiş ve
birdaha hiç
görülememiştir.
Daha sonrada
bu alauyın
kayıp olduğu
rapor
edilmişti. |
- |
Olayın
tanıkları
olan Sappers
F.Reichard,R.Newnes
ve J.Newman
imzaladıkları
bir raporda
gördüklerini
şu şekilde
anlatıyorlardı:
..Güneş
doğduğunda
hava gayet
açıktı,
görünürde
tek blr
bulut
yoktu...Ancak
60 no'lu
tepe
üzerinde,
ekmek
biçiminde
altı ya da
sekiz adet
bulut asılı
duruyordu...Hepsi
de aynı
biçimdeydi.Saatte
7 ya da 8
Km.'lik bir
hızla
güneyden
esen rüzgara
rağmen bu
bulutlar
pozisyonlarını
hiçbir
şekilde ya
da biçimde
değiştirmedikleri
gibi,
rüzgarın
etkisi
altında da
sürüklenmediler.Yerden
150 m.
yukarıda yer
alan gözlem
noktamızda
görüldüğü
kadarıyla,
yaklaşık 60
derecelik
bir
yükseklikte
öylece asılı
duruyorlardı.Bu
bulut
gurubunun
tam altına
rastlayan
yerde, arazi
üzerinde,
aynı biçimde
olan ve
sabit duran,
yaklaşık 250
m.
uzunluğunda,
60 m.
yüksekliğinde
ve 60 m.
genişliğinde
bir bulut
bulunuyordu.Bu
bulut
tamamen
yoğundu ve
hemen hemen
katı bir
madde
yapısında
görünüyordu...Tüm
bunlaryerdeki
bulutun 2500
m. kadar
güneybatısında,Rododendron
dağı burnu
üzerindeki
siperlerimizde
yerleşmiş
bulunan NZE
1. Sahra
bölüğünün 3.
Takımının 22
askeri
tarfından
gözlemlenmişti.Gözlem
noktamız 60
no'lu tepeye
980 m. kadar
yukarıdan
bakıyordu.Sonrada
anlaşıldığına
göre, bu
tuhaf bulut
kuru bir
dere
yatağının ya
da çökmüş
bir yolun
(Kayacık
Dere)
üzerinde
bulunuyordu
ve arazi
üzerinde
böylece
dururken
yanları ile
uçları
mükemmel bir
şekilde
görebiliyorduk.Öteki
bulutlar
gibi açık
gri
renkteydi...
Daha sonra,
birkaç yüz
kişiden
oluşan
İngiliz
alayı First
Forth
Norfolk 'un
bu çökmüş
yol ya da
dere boyunca
60 no'lu
tepeye doğru
ilerlediğini
farkettik.60
no'lu tepe
üzerindeki
birlikleri
takviye
etmeye doğru
gidiyor
gibiydiler.Ancak,
sözkonusu
buluta
ulaştıklarında
, hiçbir
tereddüt
göstermeksizin
doğrudan
bulutun
içerisine
ilerlediler.Sonunda
60 no'lu
tepe
üzerinde
yayılarak
savaşmak
üzere hiç
kimse ortaya
çıkmadı.Bir
saat
sonra,yürüyüş
kolundaki
son erler de
bulutun
içerisinde
kayboldoktan
sonra. aynı
bulut, gayet
rahat bir
şekilde
yerden
yükseldi ve
herhangi bir
bulut ya da
sis gibi ,yavaşca
hareketlenerek,
raporun
başında
değindiğimiz
diğer
bulutların
yanına
katıldı.Tüğm
bu süre
boyunca bu
bulut grubu
aynı yerde
asılı olarak
kalmıştı ve
o tuhaf yer
bulutu
onlara
katılır
katılmaz
hepsi
birlikte
kuzeye, yani
Trakya'ya
doğru
ilerlemeye
başladılar.birkaç
dakika sonra
gözden
kaybolmuşlardı.
"Sözkonusu
alay kayıp
ya da yok
edilmiş
olarak
bildirildi.İngiltere,
Türkiyeden
bu alayın
geri
verilmesini
istediğinde,
Türkiye, bu
alayı ne
esir
aldığını, ne
tems
ettiğini ve
ne de böyle
bir alayın
varlığından
haberi
olmadığını
belirten bir
yanıt
vermişti.
1914-1918
yılları
arasında bir
İngiliz
alayı 800
ile 4000
kişi
arasında
oynayanbir
güçten
oluşurdu.Bu
olayı
gözlemlemiş
olan
bizler,Türkiye'nin
söz konusu
Alayı hiçbir
zaman esir
almadığını
ve ya da
temas
etmediğini
teyit
ederiz"
Charles
Berlitz, bu
olayı "özel
manyetik
alanların ya
da sismik
fayların
yahut her
ikisinin
birden
bulunduğu
yerlerin
civarında,
bilinmeyen
varlıkların,
müdahaleleri"
nin
sözkonusu
olabileceğini
gösterdiği
için ,ilginç
bulmaktadır.Charles
Berlitz, bu
sözleri ile
Çanakkale
Boğazı
civarındaki
gizemli bie
bölgenin
varlığına da
işaret
etmektedir.Araştırmacı
Robin
Collyns,
aynı konuyu
işlediği bir
yazısında,
John
Hargrave'in
"Suvla Koyu"
çıkartmasına
ilişkin
olarak
yaptığı bir
açıklamayı
aktarırken
;"21 Ağustos
1915
tarihinde,
birkaç
tabur,
pusula
ibresinin
aşırı
derecede
kuzeye doğru
sapmasından
dolayı bu
alanda
yönlerini
kaybetti"
demektedir.Collyns,
olaya yol
açan garip
bulutların,
aslında
.İngiliz
alayını
kaçıran ve
manyetik
düzensizliklere
yol açan
uzay
gemileri,
yani Ufolar
olup
olmadıklarını
sormaktadır.Bu
konudan
olmak üzere,
dikkat
edilmesi
gereken bir
diğer
noktada ,
yeraltı
dünyasına
açılan kadim
girişin bu
bölgedeki
mevcudiyetidir. |
|
Belki tüm
Alay da,Collyns'in
kuşkulandığı
gibi, aynı
şekilde bir
Ufo'ya
nakledilmiştir.Acaba
bu buluta
girdiklerinde
Demateryalize
olup, sonra
Ufo'nun
içinde
materyalize
mi
olmuşlardı.Bu
bir tür
ışınlanma
vakası
olabilirdi.fakat
olaydan
sonra bu
bulutun
dağılmayıp,tuhaf
şekilli
diğer
bulutlara
katılmş
olması ve
bunları
hepsinin
Tekirdağ'a
doğru
hareketlenmesi,bulutun
kendisinin
bir Ufo
olması
ihtimalini
kuvvetlendirmektedir.Ufolojik
literatürde.
bulut
görünümünde
olan
Ufo'lara
ilişkin
gözlemlere
sık sık
rastlanmaktadır.Muamma
dolu
Çanakkale
bölgesi
görünüşe
göre
manyetik
kökenli olan
düzensizliklerin
meydana
gelişine
paralel
olarak yoğun
bir Ufo
faaliyetinin
de
gözlemlendiği
diğer
gizemli
bölgelerin
kesişme
noktasını
oluşturuyor
gibi
gözükmektedir. |
|
KAYIP ŞEHİR ATLANTİS
Geçmişte Atlantik
Okyanusu'nda yer aldığı
ileri sürülen
kıta.Atlantis'ten ilk
kez Platon, "Timaeus ve
Critias" adlı yapıtında
söz etmiştir. Atlantis
hakkında günümüze dek
yüzlerce kitap
yazılmıştır.Atlantis
araştırmacılarına (Atlantologlar)
göre, Atlantisliler pek
çok alanda bu günkü
uygarlığımızdan daha
ileri bir düzeye ulaşmış
bulunuyorlardı. Fakat
yüksek teknolojileri ile
doğanın dengelerini
bozmaları yüzünden,
kendilerinin neden
oldukları depremler ve
diğer doğal afetler
sonucunda kıta, önce
parçalanarak kısmen,
daha sonra tümüyle
sulara gömülmüştü.
Atlantis'ten yapılan
göçlerin yoğunlaştığı
bölgeler Mısır, Gobi,
Anadolu ve Amerika'dır. |
- |
Atlantis hakkında en
ayrıntılı bilgiler veren
kaynaklar, Edgar Cayce
ve Rudolf Steiner'in "akaşik
okumalar" ıdır.
Atlantis'ten söz eden
bir başka kaynak da,
H.P. Blavatsky
tarafından Batı'ya
tanıtılan, Doğu'nun
ezoterik kitaplarından
Dzyan Kitabı'dır. |
- |
Bu kaynaklar ile
ezoterik kaynakların
verdikleri bilgiler
birleştirildiğinde
Atlantis'in gizemli
tarihi şöyle
özetlenebilir:
Yeryüzünde insanın ilk
ortaya çıktığı kıta
olmamakla birlikte,
ileri uygarlıklara
bugünkü birçok kıtadan
daha önce ev sahipliği
yapmış, "tufan" sembolik
adıyla belirtilen birçok
"doğal afetler dönemi"
yaşamış olmasına karşın,
beş-altı devre boyunca
varlığını sürdürmüştür. |
- |
Dünya gezegeninde ilk
insan bedenleri bugünkü
gibi katı değildi ve
üreme, bilinen cinsel
organlarla
sağlanmıyordu. Bu
varlıklar, insan
biçimine sahip olmakla
birlikte gelişim
düzeyleri bakımından
insan düzeyinde
değillerdi. Güneşi henüz
görmemişlerdi, çünkü
gökyüzü, Güneş
ışınlarının, yaşadıkları
ortama ulaşmasını büyük
ölçüde engelleyecek
derecede yoğun
bulutlarla kaplıydı.
Güneş ışınlarına
doğrudan maruz
kalmamakla birlikte
sağlıklıydılar ve Dünya
gezegeninin o dönemdeki
etherik koşulları uygun
olduğundan durugörü,
telapati gibi psişik
yetenekleri rahatlıkla
kullanabiliyorlardı.
Deniz gri renkteydi.
Anlaşılan anlamda
insanların ortaya
çıkışı, yoğun bulutların
dağılmasından ve kozmik
ışınların yeryüzüne
ulaşmasından sonra
gerçekleşmiştir. |
- |
Şuurlu ve kendi
çabasıyla gelişecek
insanoğlunun yeryüzünde
belirme zamanı
geldiğinde, görünmez
hiyerarşinin planı ve
müdahalesiyle yeryüzünde
ilk ırklar (üç-beş ırk)
bulutların dağılması
döneminde ortaya
çıkmışlardır. Fakat ilk
devreye özgü varlıklar
(ki Edgar Cayce bunlara
"otomatlar" adını verir)
ortadan kaybolmamışlar,
katılaşarak insan
ırklarının hizmetinde
yaşamlarını
sürdürmüşlerdir. |
- |
Ruhsal tekamül düzeyi
bakımından hayvan-insan
arası bir geçiş basamağı
olarak
nitelendirilebilecek
otomatlar,
hayvanlardakine yakın
bir otomatizma
içerisinde heyecan ve
içgüdüleriyle hareket
eden, mantıkları
olmayan, benlikleri
oluşmamış yaratıklardı.
Hissedebilmekle
birlikte, efendileri ne
derse muhakeme edemeden
yerine getirirlerdi. |
- |
Bulutların dağılması ve
yeryüzünün kozmik
ışınlara maruz
kalmasıyla, Dünya
maddesinin vibrasyonel
yapısında da birtakım
değişiklikler meydana
gelmişti. O dönemlerde
600-700 yıl normal yaşam
süresiydi, 1000 yıl
yaşayanlar da vardı.
Kimi ırklar dev yapılı
olup, boyları 3-4
metreyi buluyordu.
Yeryüzünde uyumlu bir
yaşam vardı. Dünya
insanı gerekli koşullara
sahip duruma geldiğinde
kozmik bir kültür ya da
öğretiyle tanıştı:
Sirius Öğretisi. |
- |
Öğretinin indirildiği
devrede bir "Sirius
kültürü temsilcisi"
dışında, devre boyunca,
Sirius öğretisi bir
gezegenden (kimilerine
göre Venüs'ten) gelen
"öğretmenlerce"
öğretilmeye çalışıldı.
İnsanlığın ilk dini
denilebilecek bu
öğretinin Atlantisli
rahiplerine ve
izleyicilerine Edgar
Cayce "Bir'in Yasası
Oğulları" der. Aynı
öğretinin Mu'lu
rahiplerine ise "Naakaller"
adı verilirdi. |
- |
Yeryüzünün kimi
bölgeleri Aden
Cenneti'nden farksızdı.
Kentlerin kralları aynı
zamanda rahiptiler ve
Yukarı'dan (görünmez
hiyerarşiden)
aldıklarını aşağı
aktarırlardı. Fakat
sonraki dönemlerde
yaşanan maddi ve manevi
dejenerasyon yeryüzünü
cennet olmaktan
çıkaracaktı. |
- |
Bu dönemlerde Dünya'nın
esir'i yapısı ve maddi
koşulları uygun
olduğundan çağımızda
bilinen psişik
yeteneklerin birçoğu
rahatlıkla
kullanılabiliyordu. Bir
ceylanı, yalnızca onun
hakkında kötü şeyler
düşünmek, imajine etmek
yoluyla şoka sokmak
mümkündü. Nitekim, bir
zaman sonra Atlantis'te
maji (büyü) ortaya
çıkacak ve çağımıza
değin dünyanın yakasını
bırakmayacaktı. |
- |
Altın Çağ'ın dan sonra
bir teşevvüş dönemine
giren Atlantis'te manevi
dejenerasyonun nedeni
inançlarda
farklılaşmaların olması,
çoğunluğun iç yerine
dışa, maddeye dönük
duygulara kendini
kaptırması, maddi ya da
genetik dejenerasyonun
nedeni ise hayvansı
yaratıklarla birleşen
insanlar yüzünden melez
soyların ortaya
çıkmasıdır. Kimilerine
göre, dejenere bedenlere
de ancak tekamül düzeyi
geri, hayvanca duygular
taşıyan varlıklar
enkarne olur. |
- |
Cayce'in "satan
oğulları" adını verdiği
kara majisyenler (kara
büyücüler), günümüzde de
rastlandığı gibi, ahlak
anlayışından yoksun,
vicdanı gelişmemiş,
tatmin peşinde koşan
insanlardı. |
- |
Bunların etkileriyle
zamanla Atlantis halkı
ikiye bölündü; bir kısım
ak hiyerarşi kralları,
diğer kısım kara
hiyerarşi taraftarıydı.
Rudolf Steiner bir
anlatımında, "İlah
krallar dinindekiler
ibadet edip ilhamla
beslenirken, kara
majisyenlerin kralları
halklarını kara boğa
kanıyla vaftiz ediyordu"
der. |
- |
Spiritüel yasaları maddi
kazanç sağlamak uğrunda
kullanan Satan Oğulları,
Bir'in Yasası
tarafındaki kızlara da
dünya zevklerinin
olabildiğince tadını
çıkartma eğilimini
aşıladılar. Fakat,
Cayce'e göre iki tarafın
arasının açılmasının en
önemli nedeni
otomatlardı. Ruhsal
tekamül hedefleri
"benliklerinin
oluşabilmesi" olan
otomatların birer köle
gibi her türlü amaçla
kullanılmasına Bir'in
Yasası Oğulları karşı
çıkmaktaydı. Ancak, iki
taraf arasındaki,
kıtanın batmasıyla
sonuçlanacak bu çatışma,
henüz sıcak savaşa
dönüşmemişti. |
- |
Atlantisliler, bilimde
ve teknolojide ileri bir
düzeye varmışlardı.
Denizaltı, uçak ve uzay
taşıtları
yapabilmişlerdi.
Bunları, "ateş taşı"
denilen kristallerin
bulunduğu, nükleer
santralleri andıran
enerji istasyonlarından
çıkan ışınlar ya da
vibrasyonlar
aracılığıyla uzaktan
sevk edebiliyorlardı
(uzaktan kumanda). |
- |
Bu dönemde insanların
yaşadıkları topraklar,
hayvanların istila
tehdidiyle karşı karşıya
bulunuyordu. Satan
Oğulları, hayvanlara
karşı patlayıcılar icat
ederek yıkıcı güçleri
kullanmaya başladılar.
Daha sonra bu güçleri
insanlara karşı da
kullanmaya ve insan
kurban etmeye
başladılar. Sonunda
yerkürenin içinden,
Güneş ve yıldızlardan
elde ettikleri güçleri
de yıkıcı güçlere
dönüştürerek
kullandılar. Fakat
yıkıcı güçlerin
kullanımı, birtakım
elektriksel güçleri
içeren doğal kaynakları
etkileyerek volkanik
püskürmelere yol açtı ve
Atlantis'in küçük bir
kısmının batmasına,
kalan büyük kısmın da
beş kara parçası halinde
bölünmesine neden oldu. |
- |
Cayce'e göre İÖ 50.000
yıllarında "ölüm ışını"
denilen bir ışının
kuşlar ve dev kara
hayvanları üzerinde
kullanılıp
kullanılmaması üzerine
toplantılar yapıldığı
sıralarda Dünya ekseni
ve kutuplar yer
değiştirmiş, dağların
ilk yükselme hareketleri
olmuş ve dev kara
hayvanları iklim
koşullarının
değişmesiyle
kendiliğinden yok
olmuşlardı. Atlantis'ten
ilk göçler bu döneme
rastlar. |
- |
İkinci yükselme
hareketleri ise İÖ
28.000 yıllarında,
ikinci volkanik
püskürmeler döneminde
olmuş ve dev kara
hayvanları iklim
koşullarının
değişmesiyle
kendiliğinden yok
olmuşlardır. Bir'in
Yasası Oğulları ile
Satan Oğulları arasında
en şiddetli çarpışmalar
Atlantis tümüyle
batmadan önceki son
devrede yaşanmıştır.
Bir'in Yasası
Oğulları'nın çeşitli
psişik güçlerle donanmış
olmalarına karşılık,
Satan Oğulları'nın
elinde atomik güçler
bulunuyordu. |
- |
Sonunda, Bir'in Yasası
Oğulları, Atlantis'i
bekleyen nihai felaket
hakkında prekognisyon
yetenekleriyle önceden
haberdar edildiklerinden
kıtayı terk ettiler ve
kıta, tümüyle, yaklaşık
12 bin yıl önce battı.
Atlantis'ten her kıtaya
göçler olmuşsa da,
başlıca göçler Mısır,
Gobi, Anadolu ve Amerika
bölgelerine yapılmıştır. |
- |
Mısır Piramitleri
Atlantis'in batmasından
çok kısa süre önce
Mısır'a göç eden
Atlantislilerin
eseridir. Bilindiği
kadarıyla,
Atlantisliler,
bilimleriyle ilgili
kayıtları yeryüzünde üç
bölgeye saklamışlardır.
Kehanetlere göre bu
kayıtlar yakın bir
tarihte keşfedilecektir.
Kimi araştırmacılara
göre Kuran-ı Kerim'de
"Ad Kavmi" olarak sözü
edilen kavim,
Atlantislilerdir. |
NOTREDAMUS'UN
KEHANETLERİ
Tüm zamanların en
tanınmış kahini Michel
de Nostradamus'un
kehanetlerinin bazıları
dünyanın çeşitli
yörelerindeki uzmanlar
tarafından 2001 yılı
için uyarlandı; bu
ilginç araştırmanın bazı
bölümlerini sizlere
iletiyorum. Yanlız
dikkat edilmelidir ki,
Nostradamus'un
kehanetleri her uzmanın
kendi yorumlarına
bağlıdır ve birkaç örnek
dışında hiçbir zaman
genelleştirilememiş ve
tam anlamıyla
çözülememiştir. Örneğin
geçen yılın başında
Suriye Devlet Başkanı
Hafız Esad'ın 69 yaşında
öleceği kehaneti
başarılı yorumlardan
birisi olarak kabul
edilmekte ama Saddam'ın
öldürüleceği kehaneti
başarısız kabul
edilmektedir. Yine de
son karar sizlerin
olacaktır. |
- |
Sonia Gandhi veya
Priyanka Gandhi
Vadra Hindistan
Başbakanı olacak.
|
- |
Yorum: Nostradamus'un
2/54 no'lu kehanetinde
Avrupa'dan uzak bir
ülkede "Romalı" yani
İtalyan kanı taşıyan bir
kız lider olacak. Sonia
Gandhi, öldürülen eski
Başbakan Rajiv
Gandhi'nin İtalyan
eşinden olma kızıdır.
Ama Sonia'nın kızı 27
yaşındaki Priyanka
Gandhi Vadra'da yarı
İtalyan'dır. Fakat
görüldüğü kadarıyla genç
kız Nehru-Gandhi
mirasına gönüllü
değildir. Fakat bir
milyardan fazla
Hintli'ye göre genç
kızın olağanüstü
karizması lider olması
için yeterlidir ve
desteklenmektedir. Ve
yorumlara göre 2001 Ocak
ayı içinde durum açıklık
kazanacaktır. |
- |
Los Angeles, San
Francisco veya
Seattle'de büyük bir
deprem ya da patlama
olacak. |
- |
Yorum: Bir diğer önemli
kaynak olan "Uyuyan
Kahin" Edgar Cayce'e
göre, içinde
bulunduğumuz dönem yani
1998-2001 arası
depremlerin, volkanik
patlamaların ve
kasırgaların artış
dönemidir.
Nostradamus'da benzer
kehanetlerde
bulunmuştur. Fakat
ilgili dörtlükte (1.87)
"Arethusa" adlı bir
yerden de söz
etmektedir. Bu isim
Yunan Mitolojisi'nin
ünlü bir su perisinin (Nymph)
adıdır ve heykeli bugün
İtalya Siracusa'da
bulunmaktadır yani Etna
Yanardağı'nın
yakınındadır. Ve ABD'nin
batı kıyısında da Etna
isimli bir yer vardır.
Ama bazı yorumculara
göre kasdedilen yer ABD
değil, İtalya'daki
Etna'dır. |
- |
400 yıldan sonra ilk kez
bir süpernova çıplak
gözle görülecek ve Papa
değişecek. ERNOVA ve
PAPA |
- |
Yorum: Nostradamus'un
öngördüğü "7 gün boyunca
günler ve gecelerde
gökte parlayacak" dediği
kozmik olay bu süpernova
olabilir mi? Eğer oysa
Kahin, bu olayın hemen
ardından Papa'nın (John
Paul II)'i Vatican'ı
terkedeceğini söylüyor
yani Papa belki de
yaşamını yitirebilir.
Buna karşın bazı uzay
bilimcilere göre
Süpernovaların ne zaman
oluşacağını bilmek asla
mümkün değildir, bunun
yerine iki yıldızın
çarpışması veya bir
kuyruklu yıldızın
patlaması türünden başka
bir kozmolojik olay
gerçekleşecektir. Ama
sonuçta önemli olan
gökteki parıltı
olacaktır. |
- |
Kuzey İtalya, Londra ve
İngiltere'nin önemli bir
bölümü dev depremlerle
sarsılacak hatta
Britanya Adası'nın bir
bölümü denize batacak. |
- |
Yorum: Yoruma göre
İtalya'da depremin
merkezi Mortara yani
Milano'nun üç mil
kuzeybatısı. Aynı anda
Güney İtalya'da
sarsılacak ve Floransa
büyük zarar görecek.
Sismik zincirleme
reaksiyon sonucunda
İngiltere'de
etkilenecek, iki St
George Adası olan
Cornwall ve Scilly
Adaları batacaklar.
Nostradamus'un
kehanetinde (9.31)
Mortara ve St. George
Adaları ismen
geçiyorlar. Ama bir de "Easter
Day" yani Paskalya
sözcüğü var. O zaman
2001 veya 2002'nin
Paskalyaları'ndan söz
ediliyor da olabilir. |
- |
Çok ünlü bir rock
şarkıcısı bir uçak
kazasında yaşamını
yitirecek. |
-
|
Yorum: Yorumculara göre
Şubat ayında tüm grubu
ile beraber uçarak bir
konsere giden çok ünlü
bir rock şarkıcısının
yaşamı tehlikede. Bu
kaza 1999'da atlatılmış.
Peki kim olabilir?
Rolling Stones, Red
Zeppelin, eski
Beatle'lar, Lou Bega mı?
Ya da John Mellencamp,
John Fogerty, veya Elton
John mu? Ama Elton John
hakkında başka bir
kehanet var. |
- |
Kosova'da ve
Makedonya'da yeni
çatışmalar. Ama en
önemlisi Sırp Lider
Slobodan Milosevic'in
öldürüleceği. |
- |
Yorum: Yorumculara göre
bu defaki çatışma
merkezi Voyvodina
olacak. Sırplarla
çatışacak olan Kosova
Özgürlük Ordusu savaşı
başlatacak. İşe
Arnavutluk'ta karışacak
ve tabii iş NATO'ya
kalacak. Bunun bir adı
da I II. Dünya Savaşı
olabilir diyor bazı
yorumcular.Veya savaşın
çıkış nedeni
Milosevic'in öldürülmesi
olacak. Ama bazı
uzmanlara göre Sırp
Lider doğal nedenlerle
de ölebilir fakat rağmen
çatışmalar
başlayacaktır. |
- |
Afrika'da savaş |
- |
Yorum: Yorumcular
Nostradamus'un Cezayir
ve Fas önce büyük iç
savaşların ardından da
İran'ın tahrikiyle
kıtaya yayılacak bir
savaştan söz ediyorlar.
İddiaya göre Mısır,
Sudan, Eretria ve Somali
savaşa katılacaklar. Bu
arada İtalya, Fransa ve
İspanya'da terör
olayları yaşanacak.
Savaşı ABD ve Kanada'nın
müdahalesi
sonlandıracak. |
- |
Prenses Diana yüzlerce
tanığın önünde görünecek
ve özel bir mesaj
verecek. |
- |
Yorum: Yorumculara göre
Diana bir alev şeklinde
görünecek.
Nostradamus'un (4.24)
no'lu kehanetine göre
yorum yapılıyor; "Kutsal
yerden Lady'nin zayıf
sesi gelecek-İlahi ses
insani ateş gibi
parıldayacak-Bunun
nedeni kanı yerde
kalmaması için
olacak-Kutsal tapınak
kirletilip, zarar
görecek." Peki acaba bu
olay kahramanı Diana'mı?
Yoksa bir simge mi? Bazı
yorumcular bunu
cinayetin içyüzü
aydınlanacak, şeklinde
yorumluyorlar. Kutsal
tapınak ise kilise yani
komplonun içinde din
adamlarının da yer
almaları. |
- |
Mavi Türbanlı Lider yani
Mehdi geliyor |
- |
Yorum: Nostradamus'un
kehanetlerinin birçok
yerinde geçen "Mavi
Türbanlı Müslüman Lider"
bu kez ortaya çıkacak.
Uzmanlara göre adayların
arasında Beşir Esad da
var. Yeni bir Nasır
olacak denen bu lider,
Arap Birliği'ni yeniden
oluşturacak. İran,
Afganistan Irak, Suudi
Arabistan, Yemen, Libya
ve bazı Orta Asya
ülkeleri birleşecekler.
Arap Federasyonu
kurulacak ve Batı'ya
karşı tavır alacak.
İran, Türkiye'ye
saldırıp, Trabzon'a
kadar gelecek, Fas'ta
büyük savaşlar olacak.
İran'da Hatemi
devrilecek yerine bir
ihtimal yine İran
dışından Humeyni gibi
bir lider gelecek. Bu
kişi Usame bin Ladin
veya Ahmed Şah Mesud da
olabilir. Bu kehanet çok
eski ve Mavi Türbanlı
Lider çoktandır
bekleniyor ama hala
çıkmadı. Ama gerçekten
de Nostradamus'un (5.27)
no'lu kehanetinde
Persler'in Trabzon'a
gelecekleri, Mısır'ın ve
Midilli'nin korkuyla
titreyeceği, Adriatik'in
Arap kanıyla sulanacağı
yazıyor. |
- |
BEYAZ ABD Başkan
Yardımcısı yaşamını
yitirecek. |
- |
Yorum: ABD yeni
Başkan'nını ve
Yardımcısını yeni seçti
ama yorumculara göre
Başkan Yardımcısı (Chaney
olduğu belirlendi) doğal
nedenlerle yaşamını
yitirecek. |
- |
İsrail Suriye'ye
saldıracak. |
- |
Yorum: Önce sınır
çatışmaları olacak,
Suriye ve Lübnan'daki
önemli kentler
bombalanacak.
Anlaşmazlıkta bir
tarafta Türkiye, Mısır,
Ürdün, Küveyt, Bahreyn,
Birleşik Arap
Emirlikleri ve Suudi
Arabistan, öteki tarafta
ise Suriye, Lübnan,
Yemen, Libya, Filisin,
Irak, İran, Afganistan
ve Pakistan yer
alacaklar. İsrail BM
Güvenlik Konseyi'nde
kınanacak, Rusya ve Çin
ekonomik baskı
uygulayacaklar. Buna
karşın ABD, İngiltere ve
Fransa karşı çıkacaklar.
Filistinli gerillalar
Kudüs'in batı kesiminde
ve Ürdün'de eylemler
yapacaklar. Burada
Suriye'nin durumu
kritik; Eğer
Nostradamus'un
kasdettiği gizemli Arap
Lideri Beşir Esad ise,
önceki kehanet daha da
güç kazanabilir.
Kahin'in "Alus"diye
şifrelediği ismin "El
Essad" olduğunu düşünen
yorumculara göre, bu
çatışma tüm Orta Doğu'ya
yayılacak ve hatta
Saddam Hüseyin
tarafından Tel Aviv'e
kimyasal silahlarla
saldırılacaktır. Şam ve
diğer önemli Suriye
kentleri İsrail
tarafından bombalanırken
Ürdün ve Suudi
Arabistan, Irak ve
İran'la çatışacaklar.
Senaryoya göre bu arada
ABD, İngiltere ve
Türkiye deniz ve hava
güçleri ile savaşa
müdahale edecekler. Eğer
bu tarihte Beşir Esad
hala iktidarda olursa,
yani 2001'in ilk üç
ayındaki darbe
teşebbüsünü atlatırsa
büyük güç kazanabilir
ama başka yorumculara
göre gizemli lider
Esad'ı deviren
bilinmeyen kişi
olacaktır. Bakalım,
göreceğiz.. |
NUHUN GEMİSİ |
Bugüne kadar hiçbir din
adami, hiçbir bilim
insani, hatta CIA bile,
“Evet Nuh’un Gemisi’ni
bulduk” demedi. Oysa,
yeryüzünün her yani
kesfedilmisken ve artik
savaslar bile uydulardan
yönetiliyorken, bilim ve
teknolojinin ulastigi bu
düzeyle, Nuh’un Gemisi
de çoktan bulunmus
olmaliydi. |
- |
Dünya üzerindeki
birçok kültür,
Nuh’un Gemisi’nin,
kendi
cografyalarinda yer
alan bir dagin
tepesine oturduguna
inanir. Örnegin, bu
kutsal dag Grekler
için “Parnassus”,
Babilliler için “Nimus”,
Asurlular için “Nizar”,
Hindular için “Himavat”,
Inkalar için And
Daglari’nin zirvesi,
Aztekler ve
Toltekler için “Colhuacan”,
Hiristiyanlar için
“Ararat” (Agri Dagi),
Müslümanlar için
“Cudi”dir. Nuh’un
Gemisi söylencesine
ve onun bulundugu
yere iliskin, Tevrat
ve Kuran’daki
anlatimlar en yaygin
inançlar olarak
kabul edilmekle
birlikte, Nuh’un
Gemisi ve “Tufan”
söylencelerinin,
yalnizca Ortadogu
kökenli olduklarini
öne sürmek dogru
degildir. Tufan,
yani insanlarin
“günahlarindan ötürü
Tanri tarafindan
cezalandirildiklari”
ve bir zamanlar
yeryüzünün bir
bölgesini ya da
tümünü sularin basip
tüm yasamin sona
erdigine, sonra
yeniden
baslatildigina
iliskin inanç,
gelmis geçmis tüm
uygarliklarin
söylencelerinde yer
alan bir inanistir.
Iskandinavlar’dan
Mayalar’a,
Çinliler’den Hopi
kizilderililerine,
Sümerler’den
Alaska’da yasayan
Tlingit’lere dek,
degisik adlarla
anilmakla birlikte,
tüm insan
topluluklarinin bir
“Nuh”u, “hayvan
çiftleri”, bir
“Gemi”si ve tabii ki
bir “dag”i vardir.
Bu “seçilmisler”in
yolculugunun süresi
ise 6 gün 6 gece ile
60 gün 60 gece ya da
52 yil arasinda
degismektedir.
|
- |
Hiristiyanlar, Gemi’nin
“Ararat” (Agri) Dagi’nda,
Müslümanlar ise Sirnak
ve Silopi kentleri
arasinda yer alan 2114
metre yüksekligindeki
Cudi Dagi’nda olduguna
inaniyor. Çünkü
Tevrat’ta ve Kuran’da
böyle yaziyor. Ne var
ki, “Ararat” sözcügünün
“Urartu” sözcügünden
bozma oldugunu öne
sürenlerden ötürü Cudi
olasiligi biraz daha
yüksek gibi görünüyor.
Çünkü, Cudi Dagi’nin
bulundugu bölge
Urartular’in bölgesi.
Ayrica, 40 gün 40 gece
süren yolculugun sonunda
Nuh’un karaya gönderdigi
kusun, agzinda bir
zeytin daliyla geri
dönmesi de bu görüsü
oldukça destekliyor.
Çünkü Agri Dagi’nda hiç
zeytin agaci yok. Oysa
Cudi Dagi’nin güney
kesimleri zeytinliklerle
dolu. |
- |
Çaglar boyunca dinsel
inançlar ile çatisan
bilimsel anlayis da
bugün artik yeryüzünde
büyük bir tufanin
meydana geldigini kabul
ediyor. Bilim aslinda
mitolojik bir kavram
olarak kabul ettigi
Nuh’un Gemisi ile degil
de, daha çok Tufan ile,
yani binlerce yil önce
yasanmis büyük bir
taskin felaketi ve
nedenleri ile
ilgileniyor. Tufanin,
yani tüm zamanlarin en
büyük su baskininin
nerede oldugu açik
biçimde belirlenirse,
bu, yeryüzünün jeolojik,
arkeolojik hatta
antropolojik tarihi
açisindan önemli yeni
bilgilere ulasilmasi
anlamina gelecek. |
- |
En son öne sürülen
yaklasimlara göre,
günümüzden yaklasik 10
bin yil önce, buzul
çaginin sonlarinda,
buzullarin erimesiyle
deniz düzeyi yükselmeye
ve Akdeniz’in sulari, o
sirada bir göl olan
Karadeniz’e akmaya
basladi. Bir düsleyin:
Bogazlar askida, bugünkü
Istanbul Bogazi, örnegin
100 metre yükseklikte.
Akdeniz’in sulari
Marmara ve Istanbul
Bogazi üzerinden bir
selale gibi ve akil
almaz bir su kütlesi
durumunda Karadeniz’e
bosaliyor. ABD’li iki
bilim adami Dr. William
Ryan ve Dr. Walter
Pitman’in ortaya
attiklari bu “Karadeniz
kurami”ni destekleyen,
jeoloji Profesörü Naci
Görür’e göre bu selale,
bugün yeryüzünün en
büyük selalesinden
birkaç yüz kat daha
büyük ve güçlüydü.
Selale Karadeniz’de
büyük bir buharlasmaya
neden oluyordu. Ortaya
çikan ses ise
kilometrelerce
uzakliktan
isitilebiliyordu. O
çaglarda Karadeniz
kiyilarinda avcilik,
balikçilik ve tarimla
geçinen insan
topluluklari yasiyordu.
Bu insanlar, bu olayi ve
gürültüyü yasadi.
Karadeniz’in sulari çok
hizli bir biçimde
yükseldi ve bir günde
kilometrelerce yol
alarak kiyilardaki tüm
yasami sona erdirdi.
Felaketten kaçabilenler
göç yollari üzerinden
Mezopotamya’ya geldiler.
Çünkü bu bölgenin
kosullari, geldikleri
bölgenin kosullarina çok
benziyordu. Bu
görülmemis ve unutulmaz
olayi da yanlarinda
getirdiler ve olay
zamanla bir söylenceye
dönüserek kavimden
kavime aktarildi ve
“Tufan” ve Nuh’un
Gemisi” inanisi ortaya
çikti. |
- |
Peki bu durumda
Alaska’da, Hindistan’da
ya da Güney Amerika’da
da bir Karadeniz ve bir
Istanbul Bogazi var
miydi? Galiba bunu
arastirmak da o
yörelerin bilim
insanlarina düsüyor... |
- |
Agri Dagi’na çikan ilk
kisi olarak bilinen
Hollandali gezgin Jan
Struys, 1670 yilinda,
dagin eteklerinde
inzivaya çekilmis bir
Hiristiyan kesise
rastlamasaydi, Nuh’un
Gemisi belki de hâlâ
kutsal kitaplarin
satirlari arasindaki
yerini sürdürüyor
olacakti. Kesis, gezgin
Struys’a, Nuh’un
Gemisi’ne girdigini
söylemis hatta Gemi’nin
parçalarindan
kopardigini iddia ettigi
bir ahsap parçasindan
oyulmus küçük bir haç
bile vermisti. |
- |
Resmî kayitlara göreyse,
Nuh’un Gemisi’ni aramak
üzere 20 Agustos 1829’da
Agri Dagi’nin zirvesine
ulasan ilk kisi Alman
bilim adami Frederic
Parrot oldu. Parrot,
Padisah 2. Mahmud ile
görüserek, Nuh’un
Gemisi’nin Agri Dagi’nda
bulundugunu öne sürdü.
Padisah biraz da
saskinlikla gerekli izni
verdi ve Parrot, biri
Rus alti Alman arkadasi
ile zirveye tirmandi.
Dönüste, Gemi’yi
bulamadigini ama
izlerine rastladigini
açiklamasi Avrupa’da ve
Hiristiyan âleminde
büyük heyecan yaratti.
Daha sonra, 1835’te,
1845’te ve 1846’da Rus
dagcilar tirmandi
Agri’ya. 10 Agustos 1883
tarihli Chicago Tribune
gazetesinde, bir
Istanbul gazetesine
dayanilarak, Nuh’un
Gemisi’nin bulunduguna
iliskin bir haber
yayimlanmasi yine
ortaligi karistirdi.
Amerika’da birbirine
ardina Nuh’un Gemisi
kulüpleri kurulmaya ve
Amerika’dan Agri’ya sik
sik ekipler gelmeye
basladi. 1890’da zirveye
ulasan ve yine bir Rus
olan Milo Koseviç ise
Agri’ya tirmanin ilk
kadin olma unvanini elde
etti. 1916’da Vladimir
Roskovski adli bir Rus
pilot, Agri üzerinden
geçerken bir gemi
kalintisi gördügünü
iddia edince gözler bir
kez daha Agri’ya
çevrildi. |
- |
O yillarda Agri’ya
tirmananlar, gelecekte
ne tür sorunlara ve
tartismalara yol
açacaklarini kuskusuz ki
bilmiyorlardi. Aslinda,
1921’de Sovyetler
Birligi, Dag’in kuzey
yamaçlarindaki haklarini
Türkiye Cumhuriyeti’ne
devretmese, 1932’de
Türk-Iran sinir düzeltme
islemiyle Küçük Agri
Türkiye sinirlarina
alinmasaydi, gelecekteki
sorunlar yalnizca bir
ülkeyi degil, üç ülkenin
yöneticilerini, basinini
ve kamuoyunu,
diplomatik, siyasal ve
dinsel açilardan oldukça
mesgul edecekti. |
- |
Milo Koseviç, Büyük
Agri’nin zirvesine
tirmanan ilk kadindi ama
zirveye ulasan tek
devlet baskani olma
unvani ise Türkiye
Cumhuriyeti’nin besinci
cumhurbaskani Cevdet
Sunay’a aitti. Sunay,
kurbay binbasi oldugu
1937 yilinda bir ekiple
zirveye çikmisti. |
-
|
Adi pek duyulmamis,
ansiklopedilerde ya da
biyografi sözlüklerinde
yer almayan bir kisi
daha vardir ki, Nuh’un
Gemisi arastirmacilari
(onlara “gemici”, “gemi
avcisi” ya da
Ingilizce’deki “ark”
sözcügünden ötürü
“arkolojist” deniliyor),
gerçekten de ona çok sey
borçludurlar. 11 Eylül
1959’da, Harita Umum
Müdürlügü’nde görevli
harita mühendisi Yüzbasi
Ilhan Durupinar, Büyük
Agri’nin havadan
çekilmis fotograflari
üzerinde incelemeler
yaparken Nuh’un
Gemisi’ne çok benzeyen
bir olusum kesfetmisti.
135 metre uzunlugunda,
50 metre genisliginde ve
6 metre derinligindeki
olusum, Tevrat’ta sözü
edilen Nuh’un Gemisi’ne
iliskin ölçülerle büyük
bir uyum gösteriyordu.
Fotograflarin ayni yil
içerisinde Hayat
Dergisinde yayimlanmasi
dünya çapinda, günümüze
dek sürecek olan bir
tartismayi baslatti. (O
yillarda Hayat’ta
çalisan ünlü fotograf
sanatçisi Ara Güler,
yillar sonra, 1980’lerde
astronot James Irwin
ayni olusumu ikinci kez
kesfettiginde,
“Amerikalilar’a da ne
oluyor? Eger bu, Nuh’un
Gemisi ise onu ilk kez
biz Türkler bulduk”
diyecekti.) |
- |
Ankara’daki ABD
Büyükelçiligi
araciligiyla Türk
Hükümeti’ne basvurarak,
“Nuh Gemisi’ni iliskin
kalintilar”i satin almak
istediklerini resmen
bildirmislerdi. |
- |
“Gemi avcilari” ile
kesif gezilerinin sayisi
1960’larda artmaya devam
etti. Özellikle Amerikan
kökenli çok sayida
arastirma grubu, Türk
hükümeti’nden Agri’ya
çikmak için izin
istiyordu. Çikma iznini
alanlar ise genellikle
eli bos dönüyordu. Bu
arastirmacilardan biri
olan Erly Cummings,
denildigine göre,
konuyla ilgili,
dünyadaki en iyi
bireysel arsive sahipti.
Cummings, yüzbasi
Durupinar’in kesfettigi
olusuma ancak 1974’te
ulasabilmisti. Ayni yil
tüm “gemi avcilari”ni
kötü bir sürpriz
bekliyordu. Çünkü Türk
yetkililer artik Agri
Dagi’nin bulundugu yeri,
ulusal güvenlik
nedeniyle “yasak bölge”
ilan etmisti. O yildan
sonra gemi meraklilari,
bir süreligine Agri
Dagi’nin uydudan
çekilmis fotograflarinin
analiziyle yetinmek
zorunda kaldilar.
1984’te bölge turizme
açilinca on yil boyunca
oldukça “birikim”
olusturan “gemi
avcilari” birbiri ardina
Türkiye’ye gelmeye
basladilar. Bunlarin
içinde en ilginç kisi
kuskusuz ki Ay’a ayak
basan astronotlardan
biri olan James Irwin
idi. Astronot Irwin,
daha önceleri de,
Ay’dayken “gizemli ilâhî
sesler duydugunu”
söylemesiyle kamuoyunda
büyük bir ilgi odagi
olmustu. Simdi de ,
birbiri ardina yaptigi
basin toplantilarinda
Gemi’yi kesinlikle
bulmaya kararli oldugunu
söylüyordu. Fakat asil
gürültüyü, bir diger
ABD’li “avci” Marvin
Steffins koparmisti.
Steffins, Gemi’ye ait
oldugunu iddia ettigi
parçalari, gizlice
yurtdisina çikarinca, bu
kez dönemin Kültür ve
Turizm Bakani Mükerrem
Tasçioglu bir açiklama
yapmak zorunda kalmisti.
Kaçirilan parçalarin
Agri’nin tasindan
topragindan ibaret
oldugunu söyleyen
Tasçioglu, 30 Agustos
1984’te söyle
konusmustu: “Irwin Ay’a
inerken üsütmüs
olabilir!.. Steffins ile
öteki arastirmacilar ise
para amaciyla senaryo
yazmislar...” |
- |
1986’da bu kez baska bir
Amerikali, David Fasold
daha etkileyici bir
iddia ortaya atti:
“Herkes yaniliyor! Gemi,
Agri’da oldugu söylenen
yerde degil, daha
asagida, Üzengili köyü
yakinlarinda...” Fasold,
iddiasini, yine dev bir
gemiye benzetilen olusum
ile de destekliyordu. |
- |
Astronotlar, CIA
ajanlari,
“arkolojistler”
(gemiciler), batik gemi
çikarmada uzman olanlar,
herkes yüzyili asan bir
süredir Nuh’un
Gemisi’nin pesinde. Peki
ne olacak gemi bulundugu
zaman? Bunun, Akdeniz’de
500 yil önce korsanlar
tarafindan batirilan
herhangi bir geminin
bulunmasi gibi bir
bulunma olmayacagi açik.
Örnegin David Fasold,
Üzengili (eski adiyla
Mesar) köyü yakinlarinda
Nuh’un Gemisi’ne ait
oldugunu iddia ettigi
olusumu kesfettiginde,
bakin neler olmustu:
Nuh’un Gemisi’nin
varligina iliskin hiçbir
somut kanit olmamasina
karsin Agri Valiligi
olusumun bulundugu yere
turistik bir kafeterya
yaptirmaya baslamisti.
Üzengili köyü, Nuh’un
Gemisi sayesinde hemen
bir yola kavusmustu. Bir
de küçük çapli bir arazi
anlasmazligi yasanmisti:
Iki Üzengili, “gemi”nin
kendi arazileri içinde
oldugunu iddia ederek
yetkililere ayri ayri
basvurmuslardi. Ayni
aileden olan bu kisiler
“onun degil, benim!”
biçiminde birbirlerine
de düsmüslerdi. Sonunda
devlet olaya el koymus
ve üzerinde hiçbir bitki
örtüsünün bulunmadigi
kayalik arazinin,
“Yapilan tahkikat
sonucunda bu arazinin,
vergi kayitlari
kapsaminda bir yer
olmadigi anlasildi ve
maliye adina tesciline
karar verildi...”
denilerek Hazine’ye ait
oldugunu saptanmisti. |
- |
1987’de ise Agri’ya
tirmanmak, Türk
yetkililerce tekrar
yasaklandi. Yasagin
kaldirilacagina iliskin
söylentiler olmakla
birlikte, en azindan
Bütün Dünya’nin bu
sayisinin yayina
hazirlandigi siralarda
yasak hâlâ kalkmamisti. |
- |
Yüzbasi Durupinar’in
Hayat dergisine verdigi
ve yayimlanmasini
sagladigi fotograflar,
yalnizca
Hiristiyanlar’in,
Müslümanlar’in ve
“gemiciler”in degil, bir
baska kesimin daha
ilgisini çekecekti:
Gizli servislerin. Dünya
üzerinde olup biten
herseyden haberi olan
CIA’in, Nuh’un Gemisi
gibi bir olaya kayitsiz
kalmasi beklenemezdi.
Ancak uzun yillar sonra,
CIA’in, “Agri Dagi
Anomalisi” baslikli bir
dosya açtigi, 1959’dan
beri Agri Dagi’ndaki bu
olusum ile ilgilendigi
ve havadan, uzaydan,
uydularla, U2 casus
uçaklariyla türlü
açilardan çekilmis
binlerce fotograflik bir
arsivi oldugu ortaya
çikacakti. |
- |
CIA’in “sir”ri 1995’te
açiklandi. Önce “Gemi’yi
bulduk”, sonra da
1997’de, “Agri’da gemi
yok!” dediler. Belki de
türlü nedenlerle,
“belirsizligin” sürmesi
gerekiyordu! Tüm bunlar
Yüzbasi Durupinar’in
kesfettigi olusuma
iliskin fotograflardan
kaynaklanmisti. Ancak
daha 1986’da,
“Jeomorfoloji
Dergisi”nde Yilmaz Güner
imzasiyla yayimlanan bir
makaleyle; bir gemiye
çok benzetilen sözkonusu
kabartinin, jeolojide
“yer akmasi”
(“earthflow”) adiyla
anilan ve buzullarin
kaymasiyla ortaya
çikmis, son derece dogal
bir olusum oldugu öne
sürülmüstü. Bir anlamda
“son nokta” islevi
tasiyan bu yaklasimin
Nuh’un Gemisi’ne iliskin
simdiye dek yapilmis en
ayrintili ve bilimsel
çalisma oldugu kabul
edildi. |
- |
Nuh’un Gemisi’ne iliskin
en taze haber ise 1999
Kasimi’nda Amerikan
gazetelerinde
yayimlandi. Merkezi
ABD’de bulunan “Nuh’un
Gemisi Dernegi”nin
duyurusu söyleydi:
“Türkiye’de Agri
Dagi’nin çevresinde
düzinelerce arastirma
yapildi ama kesif
kanitlanamadi. 31 Aralik
2000’e dek Nuh’un
Gemisi’ni kesfedene 1
milyon dolar ödül
verecegiz.” |
- |
Kesin olan bir sey daha
var ki, o da, bu Nuh’un
Gemisi “isi”nden
birilerinin oldukça
zengin oldugu. ABD’de
birçok dernek ve kulüp
bulunuyor. Ülkede
siradan bir Nuh’un
Gemisi konferansina,
yalnizca girmek için, en
düsük tarifeden 10-15
dolar ödemek gerekiyor.
Konusmacilar, her
konferansin sonunda
genellikle, “Mutlaka
Agri’ya gitmeli,
tirmanmali ve Gemi’yi
bulup, kutsal
kitabimizda yazilani
dogrulamaliyiz” demekte
ve dindar insanlar da bu
ugurda para bagisinda
bulunmaktan
kaçinmamaktadir. “Gemi
avcilari” her seferinde
Türkiye’ye geliyorlar,
fotograf ve filmler
çekiyorlar, sonra dönüp
bunlari parali
konferanslarda gösterip,
“Bu kez bulamadik ama
gelecek yil mutlaka...”
diyorlardi. Gemi de,
dogaldir ki bir türlü
bulunamiyordu. |
- |
Agri’ya çikisin
yasaklandigi 1987’den
buyana, bu “sektör”de
etkinlik gösterenlerin,
geçimlerini nasil
sagladiklarini insan
gerçekten merak ediyor!
Nuh’un Gemisi’ne iliskin
anlatimlarin temeli
büyük dinlerin kutsal
kitaplarina dayaniyor.
Gemi bulundugu zaman,
dinler arasindaki
çatismalar sona mi
erecek? Yeryüzünde belki
de ilk kez, büyük
dinlerin izleyicileri
ortak bir hac yeri mi
belirlemis olacaklar? |
- |
Tüm kesimlerin görüs ve
inanislarindan söyle bir
ortak payda çikartmak
olasi: Ortada öyle ya da
böyle kötü bir olay var:
Bir dinin izleyicisi
olanlar, “insanlarin çok
günah isledikleri”
gerekçesiyle Tanri
tarafindan
cezalandirildiklarini;
bilim ise o yörede büyük
bir sel felaketi
yasandigini, ve binlerce
insanin öldügünü
savunuyor. |
- |
Ezoterik felsefenin
izleyicisi olan daha
baska bir kesim daha var
ki; buna göre de, bir
tufandan kurtulan tüm
insanlarin ve tüm canli
türlerinin, her birinden
birer çift olsa bile,
bir gemiye sigmalari
düsünülemeyecegine göre,
buradaki geminin bir
önemli bir sembolden
ibaret oldugu
savunuluyor. |
- |
Eger gerçekten yazildigi
gibi bir Tufan
yasanmissa ve
“seçilmisler”, yani
bizim atalarimiz bir
gemi araciligiyla
kurtulmus ve yeni bir
yasama baslamislarsa,
üstelik Nuh da
ogullarina Tufan’dan
sonra, “Bu gemiyi yok
etmeyelim, insanoglu
görsün de ibret alsin”
demisse ve bugün dünyada
yaklasik 4 milyar insan
da buna inaniyorsa bu
“gemi”, Agri’da ya da
Alaska’da, bu dünyanin
bir yerlerinde
olmalidir. Üstelik,
“Gemi”ye ulastigini
iddia eden çok sayida
“gemici”, tahta, beton
ya da zift gibi çesitli
“kanitlar”a sahip
olduklarini öne
sürüyorlar. Bugüne kadar
hiçbir din adami, hiçbir
bilim insani, hatta CIA
bile, “Evet Nuh’un
Gemisi’ni bulduk”
demedi. Oysa, yeryüzünün
her yani kesfedilmisken
ve artik savaslar bile
uydulardan
yönetiliyorken, bilim ve
teknolojinin ulastigi bu
düzeyle, Nuh’un Gemisi
de çoktan bulunmus
olmaliydi. |
- |
Kimbilir belki de o,
gerçekten içinde bir
mesaj barindiran bir
simge gemidir. Belki de
önemli olan Nuh’un
Gemisi’nin bulunmasi
degil, Nuh’un gemilerine
gereksinim olmamasidir. |
|
|
|
|
| |
|
|