KLASİZM
XVII.
yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan eski Yunan, Latin edebiyatlarını
örnek alan bir akımdır. Fransız Akademisi'nin kuruluşu,
Descartes'in akılcı felsefesi klasizmin doğmasında etkin olmuştur.
İlkelerini, BOİLEAU'nun (Bualo) L'ART POETİQUE (Lar Poetik Şiir sanatı)
adlı eseri belirlenmiştir.
– AKIL SAĞDUYU'ya dayanır.
– İNSAN DOĞASI'na yönelir.
– DEĞİŞMEZ TİPLER yaratır.
– ESKİ YUNAN – LATİN edebiyatından konular alır.
– En güzel BİÇİM; yetkin DİL, ANLATIM, SÖYLEYİŞ ve İNSANLIK'a
seslenmek esastır.
Klasik tiyatroda üç birlik kuralına uyulur; yer, zaman, olay birliği.
Genel Özellikleri:
– İnsanın en değerli özü, akıldır. Akılla kendimizi
denetleriz; yoksa duygularımız, isteklerimiz bizi yanılgılara,
insani yıkımlara sürükleyebilir.
– İnsan yaradılışı incelemesi gereken baş konudur. Sonsuzluk, mükemmellik
yaradılışta vardır. Kusurlu, aykırı yaratılış işlenmemelidir.
Çocuklar için olumsuz örneklerdir bunlar. Akıllı, sağduyulu, ölçülü,
kararlı ve iradeli insanlar, seçkin örnekler işlemelidir.
– Değişmez gerçek, kalıcı olanda aranmalıdır. Zaman, ortamla
değişen, beğenilen gerçek olamaz. Gözlemler, anılar önemsizdir.
Önemli olan mitolojiden, üstün kişilerin bulunduğu yüksek çevrelerden
yararlanmaktır.
– Klasik eserlerde çevre betimlemelerine, doğal özelliklerinin
anlatımına raslanmaz.
– Her zaman, her yerde geçerli, seçkin insanlar işlenir. Bunlar
değişmez tiplerdir: Kendilerini denetleyebilen, ahlâklı, sağduyulu,
cesur, zeki, onurlu insanlar.
– Kimi eserlerde kibarlara yönelik bir dinsellik görülür.
– Dil–Anlatım; kusursuz, yapmacıksız, kurallara uygun, sağlam,
yalın, açık, süsten arınmış olmalıdır.
– Yazar; kişiliğini, görüşlerini, düşüncelerini öne çıkarmamalıdır...
eserlerinde görünmemesi gerekir.
– Klâsikler, aynı konuları işlemekten kaçınmazlar.
Önemli klasikler:
BOİLEAU (eleştiri)
LA FONTAİNE (fabl)
RACINE, CORNEILLE (tragedya)
MOLIERE (Komedya)
Madam DE LA FAYETTE (roman)
BOSSUET (söylev)
LA BRUYERE (karakter)
Türk edebiyatında: ŞİNASİ – AHMET VEFİK PAŞA.
Şinasi, Lafontaine çevirileri, akla verdiği önem; Ahmek Vefik Paşa,
Moliere çevirileri, uyarlamaları nedeniyle klasik sayılırlar.
ROMANTİZM
Fransa'da
1830 yıllarında Klasizm'e tepki olarak gelişmiş bir edebiyat akımıdır.
SHAKESPEARE romantizmin kaynağı sayılır. İngilterede WORDSWORTH,
COLEIDGE, LORD BYRON, SHELLEY, KEATSW Almanya'da GOETHE, SCHILLER,
HEINE gibi sanatçılarla başlanmış Mme de STAEL'in Almanya
üzerine adlı yapıtıyla Fransa'da tanınarak yerleşmiştir. J.J.
ROUSSEAU, CHATEUBRİAND, Mme DE STAEL, BERNARDIN DE SAINT–PIERRE,
SENANCOUR önde gelen Fransız romantikleridir.
LAMARTİNE'in 1820'de yayımladığı "Meditasyon" adlı şiir
dergisiyle romantizm dikkat çekmeye başlar. VICTOR HUGO'nun 1827'de çıkan
"Cromwel Önsözü", 1830'da oynattığı 'Hernani' adlı
oyunu sonunda klasizm'e karşı byük bir başarı sağlayarak akımlaşır.
A. DE VİGNY, A. DUMAS PERE, A. DE MUSSET, SAİNT BEUVE, GEORGE SAND
romantizmin önde gelen ünlü sanatçılarıdır.
V. Hugo romantizmi edebiyatta liberalizm, A. de Musset doğayla insan
duyarlılığının bütünleşmesi olarak görürler.
– DİN DUYGUSU'na eğilim başlar.
– DUYGU, COŞKUNLUK, HAYAL önem kazanır.
– Akıl ve mantık LİRİZM içinde kaybolur.
– ÜZÜNTÜ, KÖTÜMSERLİK, KUŞKU öne geçer.
– GERÇEK DOĞA'ya yöneliş başlar.
– AŞK, ÖLÜM, DOĞA konuları işlenir.
– İnsan ruhunun KARŞITLIK'larından, İKİLİK'lerden yararlanırlar.
Bu karşıtlardan DRAM doğar.
– Gerçeği bütün boyutlarıyla vermeye çalışırlar. Soyutun,
genelin, tipin yerine SOMUT, ÖZEL olan geçer.
– Konularını ulusal kaynaklardan, tarihten, çağdaş edebiyattan alırlar.
Bunları kişisel duygu, hayaller ve DOĞA BETİMLEMELER'iyle
renklendirirler.
– Duyulara, tutkulara, içgüdülere eğilirler.
– sanatçı kişiliğini gizlemeden kendini içtenlikle ortaya
koyar.
– Kişileri, bulundukları çevre içinde alır öyle değerlendirirler.
– Uzak, özellikli ülkeleri, değişik halk ve töreleri işlerler.
– Lirik şiir önemsenir, epik şiir yeniden değer kazanır.
– Dilde özgürlük, tarihi roman türünü önemseyiş, kişisel
psikolojiye öncelik veriş, bu akımın belirgin özellikleridir.
– Hegel'in görüşüyle uyumludur.
Türk edebiyatında, Tanzimat'la birlikte romantizmin etkileri görülür.
NAMIK KEMAL, AHMET MİTHAT, RECAİZADE EKREM, ABDÜLHAK HAMİT, SAMİPAŞAZADE
SEZAİ bu akımdan etkilenirler; ne var ki benimsedikleri romantizm
Batı'daki düşünsel özden yoksundur.
NATURALİZM
XIX. yüzyılın
ikinci yarısında ortaya çıkar. Gerçekçiliğin bilimsel DENEY'e
dayanması gerektiğini savunur.
– Gerçekçiliğin yanısıra BELGESELLİK, BİLİMSELLİK söz
konusudur.
– Pozitivizmle, DETERMİNİZM izlenir.
– Bu akım belli nedenlerin, koşulların belli sonuçları doğurduğu
görüşündedir. Bu belirlemeden çıkarak ruhsal olayları
nedenlendirir, düzenin insan eylemlerini yönlendirdiğini savunur.
– Roman, yaşanması olanaklı tarihtir.
– İnsanı çevresi, eğitimi oluşturur.
– KALITIM önem kazanır.
– PSİKOLOJİ, fizyolojiye bağlıdır; bu nedenle ayrıntılı
fiziksel betimlemeler ypılır.
– Hiçbir şey KÖTÜ, ÇİRKİN, UTANÇ verici değildir.
– Kişiler buundukları çevre, aldıkları eğitime göre konuşurlar.
AĞIZ, ŞİVE özellikleri olduğu gibi verilir.
– Bu edebiyata KÖTÜMSERLİK egemendir.
– Tiyatroda KOSTÜM ve DEKOR'a önem verilir.
– sanatı, doğayı bilimsel olarak kopya etmek biçiminde düşünür.
Akımın kurucusu EMİLE ZOLA'dır. Hikâye, romanlarında, ruh
incelemelerine önem veren GUY DE MAUPASSANT da natüralisttir.
Türk edebiyatında, Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar,
Selahattin Enis bu yolda ürün verirler.
PARNASİM
XIX. yüzyılda
romantizme tepki olarak doğar. Gerçekçiliği benimseyen bir şiir
akımıdır. Adını 1866'da yayımlanan bir dergiden alır: La
Parnasse Comtemporain, romantizmin getirdiği aşırı duyguluğa, öznelliğe
karşı çıkar.
– NESNEL'dir. DÜŞÜNCE'ye ağırlık verir.
– YUNAN – LATİN kültürüne dönülür.
– TARİHİ OLAYLAR, DESTAN kahrmanları şiire konu olur.
– Felsefeye özgü konular, bilimsel, teknik veriler işlenir.
– ÖZ kadar BİÇİME de önem verilir.
– 'sanat, sanat İÇİNDİR' görüşü benimsenmiştir.
– sanatın tek amacı, güzellik, yetkinliktir. –Şiir SEÇKİNLERE
seslenir.
– Romantizmin içli şiirlerine krşı 'ÖZ ŞİİR' anlayışına
bağlanır.
– RİTM, PİTORESK (müzik, tablo gibi şiir) önemsenir.
– En çok 'SONE' KULLANILIR. Ölçüde yenilikler yapılır.
– Şiirde saygınlığı zorunlayan bu akım, kötümserlik, ümitsizlik
gibi konulara eğilimlidir.
Th. GAUTİER, T. De BANVİLLE parnasizmi hazırlayan sanatçılardır.
FRANÇOİS COPPEE, JOSEE MARİA de HEREDİA, SULLY PRODHOMME parnasyen
şairlerdir.
TEVFİK FİKRET, YAHYA KEMAL'de bu akımın izleri görülür.
SEMBOLİZM
Parnas şiire
tepki olarak XIX. yüzyılda Fransa'da başlayan bir akımdır. Belli
bir akıma bağlanmayan BAUDELAİRE, biçim özeni bakımından
parnasyenleri andırırsa da ses zenginliği, konularının çarpıcılığıyla
sembolizmi hazırlar. Chopenhauer, düşünce ve görüşleriyle akımı
etkiler. Romantizmi az çok andırmasına karşın, şiir biçimlerine
başkaldırmasıyla ondan ayrılır.
– Sembolistler insanda gizemli, karanlık içgüdü, anlatılmaz coşkular
görürler. Bunlar AÇIKÇA anlatılamaz.
– KOKU ve EZGİ'ye benzeyen gerçek duarlık akılla anlaşılmaz
sezilir.
– Sembolist şiir, gizemli duyuşları ve kavşak noktalarını
dolaysız bir anlatımla vermeye çalışır.
– Yeni duygular eski şiir biçimleriyle anlatılmaz; şiirin biçimi
olmamalı, biçimi şiirin içeriği yaratmalıdır.
Bunun için de SERBEST BİÇİMLER kullanılır. Yazım kuralları,
noktalama çok önemsenmez.
– Alışılmış SÖZDİZİMİ'nin dışına çıktılar. Yeni TAMLAMALAR,
SÖZ ÖBEKLER'i ürettiler.
– Şiiri MÜZİK'le bir tuttular.
– Onlara göre şiirde anlatımı yönlendiren BENZETME, DEĞİŞMECELER'dir
bunun için de sanatlardan yararlandılar.
– RÜYA, BİLİNÇALTI sembollerle verilir. Anlatım KAPALI'dır. ÇAĞRIŞIMLAR
önem kazanır.
– DOĞA'da görülenler değil SEZİLENLER şiirleştirilir.
– Gizemli bir dekor yaratmak için sisli, kapalı sonbaharları, akşamın
alacakaranlığını, ay ışığını seçerler. Sevgiyi, ölümü,
yalnızlığı bu dekora yerleştirirler.
– Gizemli şatolar, parklar, uzak ormanlar, grup zamanı şiirleştirilir.
En büyük ozanları BAUDELAİRE, VERLAİNE, MALLARME, RİMBAUD'dur.
Türk edebiyatında, Batılı anlamda sembolistler Servet–i fünun'la
görülür. CENAP ŞAHABETTİN (Elhan–ı Şita) bu akımın öncüsüdür.
TEVFİK FİKRET'in kimi şirilerinde de benzer özellikleri görülür:
Çınar, En önemli temsilcisi AHMET HAŞİM'dir. YAHYA KEMAL, AHMET
HAMDİ TANPINAR, AHMET MUHİP DRANAS, CAHİT SIKTI TARANCI'da Baudelair,
Verlain etkileri görülür.
DADAİZM Birinci Dünya
Savaşı yıllarında birçok başkentte görülen sanat akımının
adıdır. TRİSTAN TZARA, HANS ARP, FRANCİS PİKABİA akımın öncüleridir.
MAX ERNEST, ANDRE BRETON, LOUİS ARAGON, PHİLİPPE SAUPAULT, PAUL
ELUARD gibi sanatçılar da sonradan bu akıma katılırlar.
– Geleneksel toplumu, değer ve kültürü yadsırlar.
– DİL ve ESTETİK kurallarını tanımazlar.
– RASLANTIYI, SAÇMALIĞI, SEZGİYİ kullanarak gerçeği bulmaya çalışırlar.
– GERÇEKÜSTÜLÜK'ü hazırlayan bu akım, uzun ömürlü olmaz;
toplantıları olaylara neden olur.
Türk edebiyatında MÜMTAZ ZEKİ TAŞKIN, ERCÜMENT BEHZAT LAV, Dadacılıktan
etkilenirler.
GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (SURREALİZM)
1912'lerde
Fransa'da başlatılan bu akım, FREUD, BERGSON, HUSSERL'in düşünceleri;
RİMBAUD, LAUTREAMONT gibi şairlerin, Dadacıların sanat eğilimleri
doğrultusunda oluşan bir sanat akımıdır.
ANDRE BRETON, bu yönelişin öncüsüdür.
Gerçeküstücülere göre:
– Söz ya da yazıyla düşüncenin hiçbir ahlâksal tuzağa
yakalanmadan dışavurumu sağlanmalıdır.
– SEZGİ, GÜDÜLER, yaşamın kendisidir.
– Gerçek kimliğimizi BİLİNÇALTI denetler, oysa bilinçaltı
baskı, yasak cezalarla bastırılmaya çalışılır. Gerççek kimliğimizi
oluşturan bu yasak arzular, ruh hastalıklarının temel nedenidir.
– Rüya, hastalık, bunalım, sayıklama gibi durumlar, bu 'saklı özlemler'in
dışavurumunu gerçekleştirir.
– Dışa çıkmayan istekler kişiyi bunaltır, kişinin dengesizliğine
neden olur.
– Cinsel yasak, baskıcı yasakların en önemlisidir.
– Psikanaliz, telkin, otomatik yazı gibi yöntemlerle asıl kişiliğe
ulaşmaya çalışır gerçeküstücülük.
Türk edebiyatında GARİPÇİLER çıkışlarında bu tür eğilimler
taşırlar. İKİNCİ YENİLER, bu akımın imgecilik, düş, çağrışım
gibi öğelerini alırlar. Roman ve öyküde, akımın tekniklerinden
yararlanılır.
EMRESSİYONİZM (İZLENİMCİLİK) Dış dünyanın
bıraktığı izlenimleri aktarmayı ilke edinen bir akım. XIX. yüzyılın
sonlarında Fransız resiminde görülmüş, ardından diğer sanatları
etkilemiştir.
Edebiyatta BAUDELAİRE, VERLAİNE, CONCOURT KARDEŞLER ilk
izlenimcilerdir.
sanatı, nesnel olanın öznelde yansıması olarak görürler.
Dış dünya, sanatçıyı etkiler; bu etki, her sanatçıda
bir başkadır. sanatın işlevi de okuyucuyu etkilemek, onda güzel
duygular uyandırmaktır. Bu sanat akımı, yeni bir eleştiri
anlayışının doğmasına neden olur; ANATOL FRANCE.
KÜBİZM
Resimde görülen
bir akım. GUİLLAME APOLİNAİRE'in şiire geçirdiği, etkinliğini
1930'lara dek sürdüren bir sanatsal yöneliş.
Empressiyonistlerin tersine geçici 'an'ı değil kişinin, yaşamın
gizlerini, özünü, bilinçaltını yansıtmaya çalışırlar. Varlıkların,
nesnelerin yalnızca görünen yüzünü vermekle kalmazlar 'arka plânı'da
vermeyi düşünürler. Tek boyut yerine üç boyut geçirilmek istenir.
Eşyanın alışılagelmiş düzeni bozulur. Eşya parçalanır.
Resimde akımı başlatanlar PABLO PİCASSO GEORGES BRAQUE'dir.
Edebiyatta anlatımı canlandırmak için şiirle, düzyazıyı kaynaştırma
çabasıdır. Değişik imgeler kullanılır. Fütüristler, Dadacılar,
Gerçeküstücüler bu akımdan etkilenirler.
FÜTÜRİZM
Geçmişi
bir yana bırakıp şimdiyi, yaşamın başdöndürücü hızını,
makinalaşmayı öne çıkaran, öven bir akım. Geleneksel edebiyatla
ilgilenmez. Yeni anlatım biçimleri bulmayı, geleceğin dinamik
toplumuna uygun sanatı yakalamayı amaçlar.
Edebiyatta bu akım kalıcı olmaz. Bir süre sonra yerini; dadacılığa,
gerçeküstücülüğe bırakır.
Öncüsü MARİNETTİ'dir. APOLLOİNAİRE başlangıçta fütüristlerle
birlikte davranır. Yeni akımların bu ad altında toplanmasını
ister.
|