Sanat
  Ressam www.ldemir.8m.net
 
www.ldemir.8m.net
Wednesday, 29 June 2005
 
 
               
             

SANAT AKIMLARI

   

Sanat Akımları

  Sanat      
   

Renkler

       
               
 

 

KLASİZM

 

XVII. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkan eski Yunan, Latin edebiyatlarını örnek alan bir akımdır. Fransız Aka­demisi'nin kuruluşu, Descartes'in akılcı felsefesi kla­siz­min doğmasında etkin olmuştur.
İlkelerini, BOİLEAU'nun (Bualo) L'ART POETİQUE (Lar Poetik Şiir sanatı) adlı eseri belirlenmiştir.
– AKIL SAĞDUYU'ya dayanır.
– İNSAN DOĞASI'na yönelir.
– DEĞİŞMEZ TİPLER yaratır.
– ESKİ YUNAN – LATİN edebiyatından konular alır.
– En güzel BİÇİM; yetkin DİL, ANLATIM, SÖYLE­YİŞ ve İNSANLIK'a seslenmek esastır.
Klasik tiyatroda üç birlik kuralına uyulur; yer, zaman, olay birliği.
Genel Özellikleri:
– İnsanın en değerli özü, akıldır. Akılla kendimizi denetleriz; yoksa duygularımız, isteklerimiz bizi yanılgı­lara, insani yıkımlara sürükleyebilir.
– İnsan yaradılışı incelemesi gereken baş konudur. Sonsuzluk, mükemmellik yaradılışta vardır. Kusurlu, ay­kırı yaratılış işlenmemelidir. Çocuklar için olumsuz örnek­lerdir bunlar. Akıllı, sağduyulu, ölçülü, kararlı ve iradeli insanlar, seçkin örnekler işlemelidir.
– Değişmez gerçek, kalıcı olanda aranmalıdır. Za­man, ortamla değişen, beğenilen gerçek olamaz. Gözlem­ler, anılar önemsizdir. Önemli olan mitolojiden, üstün kişilerin bulunduğu yüksek çevrelerden yararlan­maktır.
– Klasik eserlerde çevre betimlemelerine, doğal özel­liklerinin anlatımına raslanmaz.
– Her zaman, her yerde geçerli, seçkin insanlar iş­lenir. Bunlar değişmez tiplerdir: Kendilerini denetleyebi­len, ahlâklı, sağduyulu, cesur, zeki, onurlu insanlar.
– Kimi eserlerde kibarlara yönelik bir dinsellik görü­lür.
– Dil–Anlatım; kusursuz, yapmacıksız, kurallara uy­gun, sağlam, yalın, açık, süsten arınmış olmalıdır.
– Yazar; kişiliğini, görüşlerini, düşüncelerini öne çı­karmamalıdır... eserlerinde görünmemesi gerekir.
– Klâsikler, aynı konuları işlemekten kaçınmazlar.
Önemli klasikler:
BOİLEAU (eleştiri)
LA FONTAİNE (fabl)
RACINE, CORNEILLE (tragedya)
MOLIERE (Komedya)
Madam DE LA FAYETTE (roman)
BOSSUET (söylev)
LA BRUYERE (karakter)
Türk edebiyatında: ŞİNASİ – AHMET VEFİK PAŞA.
Şinasi, Lafontaine çevirileri, akla verdiği önem; Ah­mek Vefik Paşa, Moliere çevirileri, uyarlamaları ne­de­niyle klasik sayılırlar.

ROMANTİZM

Fransa'da 1830 yıllarında Klasizm'e tepki olarak gelişmiş bir edebiyat akımıdır. SHAKESPEARE roman­tizmin kaynağı sayılır. İngilterede WORDSWORTH, CO­LEIDGE, LORD BYRON, SHELLEY, KEATSW Almanya­'da GOETHE, SCHILLER, HEINE gibi sanatçı­larla başlanmış Mme de STAEL'in Almanya üzerine adlı yapıtıyla Fransa'da tanınarak yerleşmiştir. J.J. ROUS­SEAU, CHATEUBRİAND, Mme DE STAEL, BERNAR­DIN DE SAINT–PIERRE, SENANCOUR önde gelen Fransız romantikleridir.
LAMARTİNE'in 1820'de yayımladığı "Meditasyon" adlı şiir dergisiyle romantizm dikkat çekmeye başlar. VICTOR HUGO'nun 1827'de çıkan "Cromwel Önsözü", 1830'da oynattığı 'Hernani' adlı oyunu sonunda klasizm'e karşı byük bir başarı sağlayarak akımlaşır.
A. DE VİGNY, A. DUMAS PERE, A. DE MUSSET, SAİNT BEUVE, GEORGE SAND romantizmin önde ge­len ünlü sanatçılarıdır.
V. Hugo romantizmi edebiyatta liberalizm, A. de Musset doğayla insan duyarlılığının bütünleşmesi olarak görürler.
– DİN DUYGUSU'na eğilim başlar.
– DUYGU, COŞKUNLUK, HAYAL önem kazanır.
– Akıl ve mantık LİRİZM içinde kaybolur.
– ÜZÜNTÜ, KÖTÜMSERLİK, KUŞKU öne geçer.
– GERÇEK DOĞA'ya yöneliş başlar.
– AŞK, ÖLÜM, DOĞA konuları işlenir.
– İnsan ruhunun KARŞITLIK'larından, İKİLİK'lerden yararlanırlar. Bu karşıtlardan DRAM doğar.
– Gerçeği bütün boyutlarıyla vermeye çalışırlar. So­yutun, genelin, tipin yerine SOMUT, ÖZEL olan geçer.
– Konularını ulusal kaynaklardan, tarihten, çağdaş edebiyattan alırlar. Bunları kişisel duygu, hayaller ve DOĞA BETİMLEMELER'iyle renklendirirler.
– Duyulara, tutkulara, içgüdülere eğilirler.
sanatçı kişiliğini gizlemeden kendini içtenlikle or­taya koyar.
– Kişileri, bulundukları çevre içinde alır öyle değer­lendirirler.
– Uzak, özellikli ülkeleri, değişik halk ve töreleri iş­lerler.
– Lirik şiir önemsenir, epik şiir yeniden değer ka­zanır.
– Dilde özgürlük, tarihi roman türünü önemseyiş, kişisel psikolojiye öncelik veriş, bu akımın belirgin özellik­leridir.
– Hegel'in görüşüyle uyumludur.
Türk edebiyatında, Tanzimat'la birlikte romantizmin etkileri görülür. NAMIK KEMAL, AHMET MİTHAT, RE­CAİZADE EKREM, ABDÜLHAK HAMİT, SAMİPAŞA­ZADE SEZAİ bu akımdan etkilenirler; ne var ki benim­sedikleri romantizm Batı'daki düşünsel özden yoksundur.


NATURALİZM

XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkar. Gerçekçili­ğin bilimsel DENEY'e dayanması gerektiğini savunur.
– Gerçekçiliğin yanısıra BELGESELLİK, BİLİM­SELLİK söz konusudur.
– Pozitivizmle, DETERMİNİZM izlenir.
– Bu akım belli nedenlerin, koşulların belli sonuçları doğurduğu görüşündedir. Bu belirlemeden çıkarak ruh­sal olayları nedenlendirir, düzenin insan eylemlerini yönlen­dirdiğini savunur.
– Roman, yaşanması olanaklı tarihtir.
– İnsanı çevresi, eğitimi oluşturur.
– KALITIM önem kazanır.
– PSİKOLOJİ, fizyolojiye bağlıdır; bu nedenle ay­rın­tılı fiziksel betimlemeler ypılır.
– Hiçbir şey KÖTÜ, ÇİRKİN, UTANÇ verici değildir.
– Kişiler buundukları çevre, aldıkları eğitime göre konuşurlar. AĞIZ, ŞİVE özellikleri olduğu gibi verilir.
– Bu edebiyata KÖTÜMSERLİK egemendir.
– Tiyatroda KOSTÜM ve DEKOR'a önem verilir.
sanatı, doğayı bilimsel olarak kopya etmek biçi­minde düşünür.
Akımın kurucusu EMİLE ZOLA'dır. Hikâye, romanla­rında, ruh incelemelerine önem veren GUY DE MA­UPASSANT da natüralisttir.
Türk edebiyatında, Nabizade Nazım, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Selahattin Enis bu yolda ürün verirler.

PARNASİM

XIX. yüzyılda romantizme tepki olarak doğar. Ger­çekçiliği benimseyen bir şiir akımıdır. Adını 1866'da ya­yımlanan bir dergiden alır: La Parnasse Comtemporain, romantizmin getirdiği aşırı duyguluğa, öznelliğe karşı çı­kar.
– NESNEL'dir. DÜŞÜNCE'ye ağırlık verir.
– YUNAN – LATİN kültürüne dönülür.
– TARİHİ OLAYLAR, DESTAN kahrmanları şiire konu olur.
– Felsefeye özgü konular, bilimsel, teknik veriler işlenir.
– ÖZ kadar BİÇİME de önem verilir.
– 'sanat, sanat İÇİNDİR' görüşü benimsenmiş­tir.
sanatın tek amacı, güzellik, yetkinliktir. –Şiir SEÇKİNLERE seslenir.
– Romantizmin içli şiirlerine krşı 'ÖZ ŞİİR' anlayı­şına bağlanır.
– RİTM, PİTORESK (müzik, tablo gibi şiir) önem­senir.
– En çok 'SONE' KULLANILIR. Ölçüde yenilikler yapılır.
– Şiirde saygınlığı zorunlayan bu akım, kötümserlik, ümitsizlik gibi konulara eğilimlidir.
Th. GAUTİER, T. De BANVİLLE parnasizmi hazırla­yan sanatçılardır. FRANÇOİS COPPEE, JOSEE MARİA de HEREDİA, SULLY PRODHOMME parnasyen şair­lerdir.
TEVFİK FİKRET, YAHYA KEMAL'de bu akımın izleri görülür.

SEMBOLİZM

Parnas şiire tepki olarak XIX. yüzyılda Fransa'da başlayan bir akımdır. Belli bir akıma bağlanmayan BA­UDELAİRE, biçim özeni bakımından parnasyenleri andı­rırsa da ses zenginliği, konularının çarpıcılığıyla sembo­lizmi hazırlar. Chopenhauer, düşünce ve görüşle­riyle akımı etkiler. Romantizmi az çok andırmasına kar­şın, şiir biçimlerine başkaldırmasıyla ondan ayrılır.
– Sembolistler insanda gizemli, karanlık içgüdü, anlatılmaz coşkular görürler. Bunlar AÇIKÇA anlatıla­maz.
– KOKU ve EZGİ'ye benzeyen gerçek duarlık akılla anlaşılmaz sezilir.
– Sembolist şiir, gizemli duyuşları ve kavşak nokta­larını dolaysız bir anlatımla vermeye çalışır.
– Yeni duygular eski şiir biçimleriyle anlatılmaz; şi­irin biçimi olmamalı, biçimi şiirin içeriği yaratmalıdır.
Bunun için de SERBEST BİÇİMLER kullanılır. Yazım kuralları, noktalama çok önemsenmez.
– Alışılmış SÖZDİZİMİ'nin dışına çıktılar. Yeni TAM­LAMALAR, SÖZ ÖBEKLER'i ürettiler.
– Şiiri MÜZİK'le bir tuttular.
– Onlara göre şiirde anlatımı yönlendiren BEN­ZETME, DEĞİŞMECELER'dir bunun için de sanat­lardan yararlandılar.
– RÜYA, BİLİNÇALTI sembollerle verilir. Anlatım KAPALI'dır. ÇAĞRIŞIMLAR önem kazanır.
– DOĞA'da görülenler değil SEZİLENLER şiirleşti­rilir.
– Gizemli bir dekor yaratmak için sisli, kapalı son­baharları, akşamın alacakaranlığını, ay ışığını seçerler. Sevgiyi, ölümü, yalnızlığı bu dekora yerleştirirler.
– Gizemli şatolar, parklar, uzak ormanlar, grup za­manı şiirleştirilir.
En büyük ozanları BAUDELAİRE, VERLAİNE, MAL­LARME, RİMBAUD'dur.
Türk edebiyatında, Batılı anlamda sembolistler Ser­vet–i fünun'la görülür. CENAP ŞAHABETTİN (Elhan–ı Şita) bu akımın öncüsüdür. TEVFİK FİKRET'in kimi şiri­lerinde de benzer özellikleri görülür: Çınar, En önemli temsilcisi AHMET HAŞİM'dir. YAHYA KEMAL, AHMET HAMDİ TANPINAR, AHMET MUHİP DRANAS, CAHİT SIKTI TARANCI'da Baudelair, Verlain etkileri görülür.

DADAİZM

Birinci Dünya Savaşı yıllarında birçok başkentte gö­rü­len sanat akımının adıdır. TRİSTAN TZARA, HANS ARP, FRANCİS PİKABİA akımın öncüleridir. MAX ERNEST, ANDRE BRETON, LOUİS ARAGON, PHİLİPPE SA­UPAULT, PAUL ELUARD gibi sanatçılar da sonradan bu akıma katılırlar.
– Geleneksel toplumu, değer ve kültürü yadsırlar.
– DİL ve ESTETİK kurallarını tanımazlar.
– RASLANTIYI, SAÇMALIĞI, SEZGİYİ kullanarak gerçeği bulmaya çalışırlar.
– GERÇEKÜSTÜLÜK'ü hazırlayan bu akım, uzun ömürlü olmaz; toplantıları olaylara neden olur.
Türk edebiyatında MÜMTAZ ZEKİ TAŞKIN, ERCÜ­MENT BEHZAT LAV, Dadacılıktan etkilenirler.

GERÇEKÜSTÜCÜLÜK (SURREALİZM)

1912'lerde Fransa'da başlatılan bu akım, FREUD, BERGSON, HUSSERL'in düşünceleri; RİMBAUD, LA­UTREAMONT gibi şairlerin, Dadacıların sanat eğilim­leri doğrultusunda oluşan bir sanat akımıdır.
ANDRE BRETON, bu yönelişin öncüsüdür.
Gerçeküstücülere göre:
– Söz ya da yazıyla düşüncenin hiçbir ahlâksal tu­zağa yakalanmadan dışavurumu sağlanmalıdır.
– SEZGİ, GÜDÜLER, yaşamın kendisidir.
– Gerçek kimliğimizi BİLİNÇALTI denetler, oysa bi­linçaltı baskı, yasak cezalarla bastırılmaya çalışılır. Gerç­çek kimliğimizi oluşturan bu yasak arzular, ruh hastalık­larının temel nedenidir.
– Rüya, hastalık, bunalım, sayıklama gibi durumlar, bu 'saklı özlemler'in dışavurumunu gerçekleştirir.
– Dışa çıkmayan istekler kişiyi bunaltır, kişinin den­gesizliğine neden olur.
– Cinsel yasak, baskıcı yasakların en önemlisidir.
– Psikanaliz, telkin, otomatik yazı gibi yöntemlerle asıl kişiliğe ulaşmaya çalışır gerçeküstücülük.
Türk edebiyatında GARİPÇİLER çıkışlarında bu tür eğilimler taşırlar. İKİNCİ YENİLER, bu akımın imgecilik, düş, çağrışım gibi öğelerini alırlar. Roman ve öyküde, akımın tekniklerinden yararlanılır.

EMRESSİYONİZM (İZLENİMCİLİK)

Dış dünyanın bıraktığı izlenimleri aktarmayı ilke edi­nen bir akım. XIX. yüzyılın sonlarında Fransız resiminde görülmüş, ardından diğer sanatları etkilemiştir.
Edebiyatta BAUDELAİRE, VERLAİNE, CONCOURT KARDEŞLER ilk izlenimcilerdir.
sanatı, nesnel olanın öznelde yansıması olarak gö­rürler. Dış dünya, sanatçıyı etkiler; bu etki, her sanatçıda bir başkadır. sanatın işlevi de okuyucuyu etkilemek, onda güzel duygular uyandırmaktır. Bu sanat akımı, yeni bir eleştiri anlayışının doğmasına neden olur; ANATOL FRANCE.

KÜBİZM

Resimde görülen bir akım. GUİLLAME APOLİNA­İRE'in şiire geçirdiği, etkinliğini 1930'lara dek sürdüren bir sanatsal yöneliş.
Empressiyonistlerin tersine geçici 'an'ı değil kişinin, yaşamın gizlerini, özünü, bilinçaltını yansıtmaya çalışır­lar. Varlıkların, nesnelerin yalnızca görünen yüzünü ver­mekle kalmazlar 'arka plânı'da vermeyi düşünürler. Tek boyut yerine üç boyut geçirilmek istenir. Eşyanın alışıla­gelmiş düzeni bozulur. Eşya parçalanır. Resimde akımı başlatanlar PABLO PİCASSO GEORGES BRAQUE'dir.

Edebiyatta anlatımı canlandırmak için şiirle, düzya­zıyı kaynaştırma çabasıdır. Değişik imgeler kullanılır. Fütürist­ler, Dadacılar, Gerçeküstücüler bu akımdan etki­lenirler.

FÜTÜRİZM

Geçmişi bir yana bırakıp şimdiyi, yaşamın başdöndü­rücü hızını, makinalaşmayı öne çıkaran, öven bir akım. Geleneksel edebiyatla ilgilenmez. Yeni anlatım biçimleri bulmayı, geleceğin dinamik toplumuna uygun sanatı ya­kalamayı amaçlar.
Edebiyatta bu akım kalıcı olmaz. Bir süre sonra ye­rini; dadacılığa, gerçeküstücülüğe bırakır.
Öncüsü MARİNETTİ'dir. APOLLOİNAİRE başlan­gıçta fütüristlerle birlikte davranır. Yeni akımların bu ad altında toplanmasını ister.