Sanat
 Ressam www.ldemir.8m.net 
 
www.ldemir.8m.net
 
 
 
               
             

EBRU TARİHİ

   

Ebru Tekniği

 

Ebru Tarihi

     
   

       
               
               
 

 

Bu sayfanın amacı Türk Ebru Tarihi ya da Türk Ebrusu'nun teknik açıdan tarihî gelişimi konusunda akademik bir çalışma ortaya koymak değil ebru geleneğimizin bugüne ulaşmasında emeği geçen önemli şahsiyetleri ebru ile ilgilenenlere tanıtmaktır.

Kâğıt süsleme sanatlarının  en önemlilerinden olan ebrunun hangi tarihten beri yapıldığını söylemek bugün için imkânsızdır. Her ne kadar çok eski tarihli kitapların cilt kapaklarının içlerinde yan kâğıdı olarak ebru kullanılmışsa da bunlar cildin, kitabın yazım tarihinden daha sonraki bir tarihte onarılması sırasında yapıştırılmış olabileceğinden, o kitapta kullanılan ebrunun yapım tarihi konusunda bir fikir vermezler. Bir ebrunun yapım tarihinin kesin olarak söylenebilmesi için ancak ebru üzerine tarih atılarak yazı yazılmış olması delil olarak kabul edilebilir. Bu şekilde tarihlenebilen en eski ebrular arasında, Topkapı Sarayı'nda bulunan Arifi'nin 1539 tarihli "Guy-i Çevgan" adlı eserindeki ebrular, Heratlı Mir Ali'nin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde bulunan 1539 tarihli iki kıtasının bulunduğu ebrular, Sn.Uğur Derman kolleksiyonunda bulunan Maliki Deylemi'ye ait bir kıt'anın yazıldığı 1554 tarihli ebru ve Fuzulî'nin "Hadîkat-üs süedâ" (Mutluluklar Bahçesi) isimli eserinin bir kopyasında kullanılmış olan ebrular bulunmaktadır. İlk üç ebrunun yapanı bilinmemesine karşılık "Hadîkat-üs süedâ"nın baş sayfasında  "Hadîkat-üs süedâ" yazıldıktan sonra kırmızı mürekkeple "Ma Şebek Mehmet Ebrîsi" ibaresi eklenmiştir. Kitabın sayfaları arasında üç adet hafif ebru kullanılmış ve son sayfası da ".......kâtib-ül harf Ahmet bin Hasan yeniçeri-i  korucuyan-ı dergâh-ı âli fî beldet (ül) Trablus Şam fî zeman defterdâr Mehmet Efendi. Sene 1004" ibaresini taşımaktadır. Baş sayfadaki "Şebek Mehmet Ebrusu ile" anlamındaki bu ibareden kitapta kullanılan ebruların,"Tertîb-i Risâle-i Ebrî"de kendisinden Şebek diye bahsedilen  ebrucu tarafından yapıldığı ve bu ebrucunun adının Mehmet Efendi olduğu, son sayfasındaki ibareden de kitabın Hicri 1004 ( 1595 ) yılında yazıldığı anlaşılmaktadır.

Mustafa Düzgünman'a kadar ki ebruculuk tarihimiz boyunca hüsn-i hat'ta olduğu gibi ebrulu kâğıt üzerine imza atmak şeklinde bir alışkanlığımız olmadığı için tarihî seyri boyunca ebrucularımızı isim isim belirlemek şansımız bulunmamaktadır. Bu nedenle yakın tarihimiz dışında ismi belirlenebilen iki ebrucumuz ve yakın tarihimizden de sadece elimize ebruları ulaşan ve ebruya aşama kaydettirenler hakkında bilgi sunulmaktadır.

ŞEBEK MEHMET EFENDİ

Hakkında yukarıda verilen bilgilerin dışında fazla bir bilgi bulunmamaktadır. "Tertîb-i Risâle-i Ebrî"de kendisinden "rahimehullah" (Allah ona rahmet etsin) diye bahsedildiğine göre ölümünün bu risalenin yazım tarihi olan  1608 tarihinden önce olduğu, yine aynı risalede geçen "Nüsha-i Şebek" sözünden de ebru hakkında bilmediğimiz bir risale sahibi olduğu anlaşılmaktadır.

HATİP MEHMET EFENDİ

İstanbullu'dur. Ayasofya Camii hatibi olması nedeniyle  "hatip"  diye anılan Mehmet Efendi'nin doğum tarihi bilinmemektedir. "Tuhfe-i Hattâtîn'de kendisinden "pîr-i mübarek" diye bahsedildiğine göre 1187 yılının Muharrem ayında (Nisan 1773) vefat ettiğinde yaşının bir hayli ilerde bulunması icap eder. "Eski Zühdî" diye de bilinen Zühdî İsmail Ağa'dan sülüs-nesih yazılarını öğrenmiştir. İçiçe damlatılan renklerle oluşturulan konsantrik halkalara iğne ile şekil vermek suretiyle yapılan ebruların mucidi olması nedeniyle böyle yapılan ebrulara  hatip ebrusu adı verilir. O zamana kadar kıvamı nispeten sulu kitre kullanılmasından ötürü soluk olan ebruların renklerini kitresinin kıvamını artırarak canlılaştırmış olması sebebiyle ebruculuk tarihimiz açısından önemli bir şahsiyettir. Ebruları zamanında yapılan işlerde daima kullanılmış olup renklerinden ve üslûbundan hemen tanınır. Hocapaşa'daki evinde çıkan yangında eserlerini kurtarmak isterken kendisi de ebrularıyla birlikte yanarak vefat etmiştir.

ŞEYH SADIK EFENDİ

Buhara'nın Vabakne şehrinde doğan ve Üsküdar Sultantepesi'ndeki Özbekler Dergâhı şeyhliğinde bulunan Sadık Efendi'nin hayatı hakkında fazla bilgimiz bulunmamaktadır. Ebruculuğu Buhara'da iken öğrendiği ve iki oğlu Edhem ve Salih Efendiler'e öğrettiği bilinmektedir. Dergâhtaki kabir kitabesinden 17 Recep 1262 (11 Temmuz 1846) tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.

HEZÂRFEN EDHEM EFENDİ

Geçen asrın ebrucularından en çok bilineni,Üsküdar Özbekler Dergâhı Şeyhi İbrahim Edhem Efendi'dir. Türkiye'nin eski Washington Büyükelçisi merhum Münir Ertegün'ün (1882-1944) de dedesi olan Edhem Efendi'nin fen ve sanat tarihimizde müstesna bir yeri olması gerekirken unutulup gitmiştir. 1245 (1829) yılında Özbekler Tekkesi'nde doğmuştur. İlk tahsilini Hâcce Hesnâ Hâtun Mahalle Mektebi'nde bitirdikten sonra Dergâh'ta babasından, amcasından ve Dergâh'a gelen Buhara'lı âlimlerden ders alarak yetişmiştir. Türk, Arap, Fars ve Çağatay dillerine şiir yazacak derecede vâkıf olan Edhem Efendi, ileri yaşına rağmen hat sanatına merak sarıp Çarşambalı Arif Bey'den Ta'lîk hattını öğrenerek icâzet almıştır.  Doğramacılık, marangozluk, oymacılık,  hakkâklık, mühürcülük, dökmecilik, tornacılık, demircilik, tesviyecilik, makinecilik, matbaacılık, dokumacılık ve mimarlık gibi fen ve sanatlarda kabiliyet ve özel çalışmaları sonucu ihtisas sahibi olmuştur. 1869 tarihinde Mithat Paşa tarafından kurulan Sultanahmet Sanat Enstitüsü Müdürlüğü'ne getirilmiş ve memleketimizde kurşun boruyu da ilk defa burada döktürmüştür. Ebruculuk, onun pek çok meziyetinden bir tanesidir. Bu yüzden Hezârfen (bin sanat sahibi) lâkabıyla anılmaktaydı. Eserlerinde imza olarak Kâmi mahlâsını kullanmıştır. Bilhassa Hac zamanı gelen Özbek misafirlerle artan ziyaretçi sayısından dolayı tekkenin artan giderlerini karşılayabilmek için yaptığı sanat eserlerini elden çıkartır, ebruları, denkler halinde satılmaya getirildiği Bayezid'deki Kâğıtçılar Çarşısı'nda pek beğenilerek aranır ve satın alınırdı. 20 Şevval  1321 (8 Ocak 1904) tarihinde  Cuma gecesi yatsı namazı sırasında üç İhlâs bir Fatiha okunurken "âmennâ ve saddaknâ" (inandık ve onayladık) dedikten sonra secdeye kapanan ve bir daha kalkamayan Edhem Efendi, ertesi gün Dergâh'ın hazîresine defnedilmiştir.

NECMEDDİN OKYAY

19 Rebiülevvel 1300 (29 Ocak 1885) tarihinde İstanbul Üsküdar'da doğdu. Mürekkepçilik, âhârcılık, okçuluk, gülcülük, eski tarz mücellitlik, hattatlık gibi pek çok hünerinin yanı sıra ebruculuğu da meslek edinen Hâfız Necmeddin Okyay da, üstâdı Edhem Efendi gibi Hezârfen lâkabıyla anılır. Sanat hayatı başlıbaşına bir kitabı dolduracak kadar geniş olan Necmeddin Okyay'ın geniş hal tercümesi, hattatlarımızı anlatan eserlerde bulunabileceğinden burada sadece ebruculuğu konusunda bilgi sunulacaktır. Ebruyu Edhem Efendi'den öğrenmiştir. Medresetü'l Hattâtîn'de ve Güzel Sanatlar Akademisi'nde tarz-ı kadîm cilt ve ebru hocalığı yapmıştır. Rik'a,dîvânî ve celi dîvânî icazetlerini Ravza-i Terakkî Rüşdiyesi'ndeki hüsn-i hat hocası Hasan Tal'at Bey'den aldı. Sülüs-nesih yazıyı Hacı Arif Efendi'den,ta'lik ve celî ta'lik yazıyı Sami Efendi'den öğrenmiştir. Ebruyu oğulları Sami (1910-12 Haziran 1933) ve Sâcid (1915-19 Nisan 1999) Okyay ile yeğeni Mustafa Düzgünman'a (1920-12 Eylül 1990) öğretmiştir.

Kendisinden önce çok ilkel biçimde yapılan ve bugün tüm dünya ebrucularının gıpta ile seyrettikleri çiçekli ebruları icad ederek ebruculuk tarihimizde yeni bir tarz başlatmıştır. Kalıbını kesip Arap zamkı ile yapıştırmak ve ebruladıktan sonra kalıbı sökmek suretiyle yaptığı yazılı ebrular ise ebruculuk tarihi açısından bir ilktir. Kalıptan taşan zamkın bulunduğu yerlerin de boya almadığını görerek mürekkep yerine doğrudan zamk kullanarak yazmak suretiyle yaptığı ebrular arasında "Lâfza-i Celâl" en meşhurudur. 5 Ocak 1976'da, 93 yaşında Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur.

BEKİR EFENDİ

Geçen yüzyılın başlarında Bayezid'deki Kâğıtçılar Çarşısı'nda yapıp sattığı battal ebrularıyla tanınan Bekir Efendi,aynı zamanda eski tarz is mürekkebi imalcilerindendir. Hayatı hakkında fazla bir bilgi bulunmamakta olup ebruculuğu kimden öğrendiği de bilinmemektedir. Devrinde resmî dairelerde kullanılan defterlerin üzerine geçirilen ve "ali kurna" tabir edilen sağlam Avrupa kâğıdı ile yapılmış olan ebrular Bekir Efendi tarafından yapılmıştır.

SÂMİ OKYAY

Necmeddin OKYAY'ın ortanca oğludur. 1910 yılında Üsküdar'da doğmuştur. Ebruculuğu babasından öğrenmiş ve kısacık ömrü süresince çığır açacak eserler vermiştir. Aynı zamanda ince bir tezhîb, hâk (oyma), lâke ve şemse tarzı cilt sanatçısı idi.

SÂCİD OKYAY

Necmeddin Okyay'ın küçük oğludur. 1915 yılında Üsküdar'da doğmuştur. 1936 yılından emekliye ayrıldığı 1973 yılına kadar Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde eski tarz cilt ve ebru hocalığı yapmıştır. 19 Nisan 1999'da vefat etmiş ve Karacaahmet Kabristanı'na, babasının yanına defnedilmiştir.